Tiny Star Öykü: Bir Batığın Öyküsü Ana içeriğe atla

İçeriği Paylaş!

Öne Çıkan Yayın

Leylaklar açmış gördün mü? I BCP Nisan

 Merhaba! Böyle bir başlık atarak başladığım yazıyı leylaklar solmaya yüz tutarken paylaştığım için üzgünüm :') Aslında bayram haftasında İstanbul'da ve Konya'da izleyip fotoğrafladığım bütün çiçekleri paylaşmak istemiştim. Ama birbirinden güzel çiçekler galerimi doldurduğu için kısıtlama yapamadım ve niyet ettim bu baharın bütün çiçeklerini paylaşmaya 💐🌸🏵🌹🌺🌻🌼🌷☘🌱🌳 Blogları Canlandırma Projesi'nin bu ayki teması " Bilimkurgu, Fantastik, Fantazi, Doğa ve Bahar"dı. Ben doğa-bahar üzerine bir şeydense baharın kendisinden söz etmeyi, daha doğrusu baharın kendisini izlemeyi seçtim :)  Telefon kameram profesyonel değil ama kalitesi ve rüzgar izin verdiği kadarıyla çektik bir şeyler :)  Fotoğraflara bakarken arkada şu şarkının çalmasını tavsiye ederim: Ezginin Günlüğü - Hişt Konya'da kaldırımlarda ve arsalarda gördüğüm mini mini gelincikler Konya Kyoto Japon Parkı'na giden yol. O yolun kaldırımına dökülen sakuralar Parkın ön duvarını örten bambular P

Öykü: Bir Batığın Öyküsü

 BİR BATIĞIN ÖYKÜSÜ 

Sevda ÖZBAY

          Sonsuz mavilikte salına salına ilerleyen teknede bir baba, henüz dokuz yaşındaki oğlu ve teknenin yarısından fazlasını kaplayan şarap testileri vardı. Theodor’un babası gene ticaret maksadıyla Ganos’tan Konstantinopolis’e doğru yola çıkmıştı, tek farkla ki, bu sefer oğlu da yanındaydı. 

          Evet, Theodor’un ilk seferiydi bu. Daha önce balık tutmak için denize açıldığı olmuştu elbette ama ilk kez bu kadar uzağa seyahat ediyordu: Koca Marmaros Denizi’ni katedeceklerdi! 

          Babası tekneyi idare ederken oğlu kiraz yiyerek onu ve çevredeki onlarca diğer tekneleri izliyordu. Annesi oğlunu bu kadar uzağa gönderdiği için canı sıkılmasın diye bir hasır sepet dolusu kiraz da koymuştu: Theodor kiraza bayılırdı. 

          Aslında babasının işleri bozulmasa kesinlikle şu an burada olamazdı. Çünkü annesi de babası da bu iş için henüz yeterince büyüdüğünü düşünmüyordu. İşleri yolunda olsa babasının yardımcısı olurdu burada. Ama o da uzun süredir para alamadığı için dün kaptanın yanında çalışmaktan vazgeçmişti. 

          Theodor bunu fırsat bilerek ısrarlarını artırdı. Biliyordu ki tek başınayken gidemezse bir daha hiç gidemezdi. Onların gözünde hala büyümemişti ve ailesini yeterince büyüdüğüne ikna edemiyordu. En yakın arkadaşı balıkçılık yapan babasına yardım ediyor, onunla denize açılıyordu ama kendisi babasına hiç yardım edememişti. Arkadaşı her seferinde ne kadar balık tuttuğundan bahsederken o hiçbir şey diyemiyordu. Öte yandan babası da tek başına yolculuğa çıkmanın zorluğunu kabul ediyordu; oğlu yanında olsa en azından canı sıkılmazdı. Bu yüzden eşinin karşı çıkmasına rağmen Theodor’un gelmesini kabul etti. 

          Theodor yol boyunca babasına haddinden fazla yardım ederek onu pişman etmedi. Aslında babasına büyüdüğünü ispat etmek için yapıyordu bunu. Hatta küçük, kömürlü maltızda yemeği bile o pişirdi. Tabii teknenin yanmasını istemediğinden babası onu sürekli kontrol ediyordu. Sonunda babası bir gerçeği kabul etmek zorunda kaldı: 

          -Yanılmışım. Dedi. “Sen çoktan büyümüşsün.” 

          Theodor sırf bunun için sevinmeye fırsat bulamadan babasının işaretiyle sevinçten çılgına döndü: 

          - Bak evlat; Theodosiyus Limanı! Dedi babası. 

          Theodosiyus Limanı, Konstantinopolis’in en büyük limanıydı. Ve çocuk bu kadar çok tekneyi ilk kez bir arada görüyordu. 

          Gün geceye dönerken şehre varmışlardı bile. Artık Theodor’un arkadaşına anlatacağı çok şey vardı ve dahası da olacaktı. Annesine buradan hediye de alacaklardı. Babasının her seferinde kendisine getirdiği şeyleri bu sefer Theodor kendi seçecekti. 

          Limana diğer teknelerin yaklaştığı kadar yaklaşmadan durdular ve kaptan yelkeni indirmeye başladı. Çocuk şaşırmıştı: Neden burada duruyorlardı? Şehre girmeyecekler miydi? Hemen babasını soru yağmuruna tuttu. 

          -Elbette gireceğiz. Dedi babası. “Ancak şimdi değil.” Diye devam etti. Çocuk sabırsızdı. Peki ya ne zaman gideceklerdi? 

          - Limana girdiğimizde iki ücret vermemiz gerekir. Birincisi yanaşma ücreti ve ikincisi getirdiğimiz malların vergisi. Biz yarın satacağımız malların vergisini zaten ödeyeceğiz ama biliyorsun ki durumumuz pek iyi değil. Tüm gece limanda kalmaya paramız yetmiyor. Bu yüzden geceyi burada geçireceğiz. Merak etme yarın satışı yaptıktan sonra şehri gezdireceğim sana. Hadi şimdi yemeğimizi yiyelim. 

          Geceyi içerde geçireceğini sanan Theodor hayal kırıklığını gizleyemedi. Teknede gecelemeyi beklemiyordu. Ganos’ta olsalar tüm gece teknede uyuyacağı için sevinçten havalara uçardı ama herkesin merak ettiği bu müthiş şehrin dışında kalmak ona bunu unutturuyordu. 

          Oflayarak da olsa yemeğe oturdu. Kendi yaptığı yemek annesininki kadar lezzetli olmasa da bu kadar iyi olmasını beklemiyordu. Babası da çok beğendi. Limanı seyrederek yemeklerini bitirdiler. Ardından babası şarap kadehini doldurdu. Theodor’un içmeye izni yoktu… O da çok sevdiği kirazlarını yemeye başladı. 

          Bir süre sonra uykuya daldılar. Özellikle, hemencecik sabah olmasını isteyen Theodor… Gözlerini açtığında çoktan sabah olacak ve şehre gireceklerdi. En azından Theodor öyle istiyordu. Ne var ki hiçbir şey istediği gibi olmadı. Onlar uyurken gündüzün o sıcak havası bozuldu ve sakin deniz hırçınlaşmaya başladı. Öyle ya Marmara’da Lodos, her an ani fırtınalara sebep olabilirdi. Oldu da… Fırtına öyle çabuk başladı ki rüzgârın haber vermesine kalmadan gökte çakan şimşeklerle ve denizi delen yıldırımlarla uyanıverdi kaptan. Bu ne zaman olmuştu böyle?! 

          Hemen oğlunu uyandırdı ve yelkene koştu. Çocuk bu ani uyandırılmayla şaşırmış ve fırtınayı görünce iyice korkmuştu. Hemen limana varmaları gerekiyordu. Fazla uzakta değildiler ama bu fırtınada yüzmek ve bu büyük dalgalarla baş etmek kolay değildi.

          Kaptan sağa sola sallanan, neredeyse alabora olacak tekneyi kontrol etmekte zorlanırken oğlunun çığlıklarıyla işini yarım bıraktı: Theodor denize düşmüştü! Bu da yetmezmiş gibi dalgalar onu uzağa savuruyordu ve çocuğun küçük kulaçları buna karşı koyamıyordu. Babası teknede durarak oğluna yetişemediğinden hemen denize atladı, yetişmeye çalışırken bir büyük dalganın daha gelişiyle tekne sulara gömüldü. Kaptan ise oğlunu kurtarmanın derdindeydi, teknenin batışını fark etmedi bile. Biricik oğlu birkaç kulaç ötesinde hıçkırarak kendisini çağırıyordu. Ne yazık ki kısa bir süre sonra bu çığlıklar son bulacaktı… 

          Theodor ne kadar direnirse dirensin su yüzeyine çıkıp birkaç saniye nefes almaya fırsat bulamadan yeni bir dalgayla yeniden dibe batıyordu. Sonra boğazına su kaçtı ve nefes almasına bir de öksürükleri engel oldu. Babası ona yetişip de elbiselerinden onu tutabildiğinde çocuğun artık yüzmeye mecali kalmamıştı. 

          Adam bir eliyle çocuğuna sımsıkı sarılırken arkasına döndüğünde tekneyi bulamadı. Limana yetişmekten başka çaresi kalmamıştı. İçinden dualar ederek limana yöneldi. Bu sırada artık Theodor’dan ses çıkmıyordu. Öksürmesi bile kesilmişti. Kaptan uzun uğraşlar sonucunda limana yetişti. Teknelerini kontrol etmeye gelmiş birkaç adam da ona yardım ettiler. Rıhtıma çıktıklarında Theodor kendinde değildi. Adam ağlayarak sarstı oğlunu, kalbine defalarca bastırdı…Ancak umudunu kesene kadar hiçbir tepki alamadı oğlundan. Soluğu bile hissedemiyordu. Kaptan hıçkırarak ufacık bedeni sarsmayı bıraktığı sırada belli belirsiz bir öksürük sesi yükseldi oğlunun bedeninden. Yaşıyordu! 

          O gece ikisi için de hayatlarının en korkunç gecesi oldu ve tabi yitip gitmek üzereyken Theodor’a tekrar canını bağışladığı için tanrıya en çok şükrettikleri gece de. Ertesi gün kaptan bir arkadaşının teknesiyle tekrar denize açıldı. Ne var ki Theodor’un dünkü heyecanı yerini korkuya bırakmıştı. Yeniden denize açılması seneler sonra ancak olabilecekti.

 * * * 

          Tüm bunlardan on iki asır sonra Theodosius Limanı bile sulara gömülmüş, denizi delip bir tünel açılabilecek kadar zaman ilerlemişti. Tünel mühendisleri 2005’te kazma vurduklarında kocaman bir liman ve etrafında yüzlerce batık bulacaklarından habersizdiler… 

          Bu hazine bulunduğunda arkeologlar heyecanla işe koyuldu. Kadim şehrin en büyük limanını bulmuşlardı! Batık tekneler teker teker çıkarıldı ve hepsinin üzerinde titizlikle çalışıldı. Ancak aralarından biri çok iyi durumdaydı: Yenikapı 12 Batığı… Normalde fazla derin olmayan bu limanda bir tekne battığında kaptan malları almak için dalgıçlar gönderirdi ancak bu yüküyle birlikte batmıştı. Hem de batar batmaz üzeri kumlarla örtüldüğünden parçalar neredeyse hiç yerlerinden oynamamıştı. Üstelik teknede kaptanın özel eşyaları da bulunuyordu: Teknedeki amforalar 9. ve 10. yüzyıla tarihleniyordu bununla birlikte içindeki üzüm çekirdekleri teknenin şarap ticareti yaptığını ortaya koyuyordu. Kaptanın özel eşyalarından biri, içinde kömür yakılan bir ocaktı diğeriyse hasır bir sepet. Sepetin içinde kiraz çekirdekleri vardı. Araştırmacılar “Anlaşılan o ki kaptan kiraz yemeyi seviyordu.” Dediler. 

          Ne var ki kimse o gece küçük Theodor’un çığlıklarını duymamıştı. Ve hiç kimse ondan haberdar olmayacaktı…


* Yenikapı 12 Batığı replikası

    23 Kasım 2017. 

    İstanbul Arkeoloji Müzeleri

Yorumlar

  1. Aslında ilk başta Theodor'u öldürmüştüm sonra Firuzan, okuluma gelip trajedi sahneleri yazmak üzerine konuşurken fikrimi değiştirdi. Ölse daha mı iyiydi acaba🙄

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Ee okudun o kadar, sen ne diyosun :)

Emojiyle tepki ver!

Popüler Yayınlar