Tiny Star ÖYKÜ: SÎGA Ana içeriğe atla

İçeriği Paylaş!

Öne Çıkan Yayın

Yeni Açılan Bir Sayfanın Getirdiği Yoğunluklar

 Merhaba! Blogları ziyaret edemediğim için günah çıkarmaya geldim :)  Zaten oldum olası aktif değildim. Blogları Canlandırma Projesi sağolsun bir iki ayda bir yayın yapıyorum öyle de bir enerji :D İki ay önce bir işe başladım, başka bir şehre taşındım ve neredeyse tek başıma yaşamaya başladım. Ailecek çalıştığımız tekstil atölyemiz dışındaki ilk iş tecrübem olduğu için epey dikkatimi vermem gerekiyor, sanırım. Ait olmadığım bir yer neticede (Akademi) Ama alışmak çok kolay oldu ve buradaki yoklamalardan kalmamın nedeni burada yatmıyor. Sorun şu ki yüksek lisans tezimi şu haftalarda -hadi zorlayalım aylarda- vermem gerekiyor. Ve sanırım uyumamam lazım ☠ Help-  Tezi bitimek gerektiğinden tez dışında okumalar yapmak vicdanı zorluyor. Ve tabi gerginlik ve stresi bomboş dursam bile üzerimde duruyor. O yüzden kimi BCP temalarını kaçırmayayım diye kendimi zorlamak dışında bir aktivite yaptığım yok.  Demek o ki tez bitince bütün yazılarınıza bakacağım inşallah 🙃 Şimdilik yokluğumu mazur görmen

ÖYKÜ: SÎGA

ÖYKÜ
Sevda Özbay

SÎGA

Adımını Pîr’in dergahından dışarı attığından beri düşüncelerle boğuşuyordu. Heybesini doldurduğu alıçlarla geldiği bu yolu, bu sefer buğdayla dönerken, aklındaki sorulara hala cevap bulamamıştı.

Buğday… Tam tamına üç defa buğdayı seçmişti. Himmet denmişti, nefs denmişti ama o, gene de dönüp buğdayı seçmişti. Kurak geçen yaz yüzünden çorak toprağından buralara kadar gelmesinin sebebiydi o. Ve şimdi nihayet eline geçmişti. Aradığını bulup geri dönüyordu işte. Ama gerçekte, aradığı bu muydu? O dergâha varana kadar bir şüphesi yoktu. Gelip isteyecek, verirlerse alıp gidecekti. Ama o üç soru aklını kurcalayıp duruyordu.

 Kendisini bu kavurucu güneşte o dergâha kadar çeken şey, gerçekten buğday mıydı? Pîr Hazretleri himmet demişti, erenler himmeti… N’olaydı acep? Buğday yerine himmet alıp ne edecekti? Heybesini, karnını doyurmak için doldurmaya gelmişti buraya amma, himmeti seçip aç kalmak mıydı doğrusu? Ya da himmet karnını doyuracak mıydı, nasıl doyuracaktı? Hem, alelade bir çiftçi himmeti n’eyleyecekti? Onun tek derdi mahsulüydü. Zaten kıtlık yüzünden ekininden olduğu için gelmişti. Şimdiyse çoktan cevapladığı o üç soru, gayesi elinde olmasına rağmen onu rahatsız ediyordu. Zihninde gittikçe büyüyen bir yumak gibi aynı sorular dönüp duruyordu...

Böyle derin derin düşünürken, adımlarının gittikçe yavaşladığının ve sık sık arkasına dönüp baktığının farkına bile varmamıştı. Aslında ilerlemek istemeyen ayakları, kararını çoktan verdiğini gösteriyordu ama dönebilecek miydi? Oysa Himmete yeğlediği buğday birkaç günde yenir biterdi. Hemen yitip gidecek bu dünyalığı nasibine tercih etmişti! Orada, buğdayda ısrar etmekle hata ettiğinin farkına vardı. Aniden kalbinde belirdi bu keskin pişmanlık. Aslında aniden olan farkına varması değil, kabullenmesiydi. Yoksa, adımını dergâhın dışına attığından beri hata ettiğini biliyordu. Pîr’in sorusuna ısrarla “Buğday isterim.” Derken de biliyordu. Kabullendiği o anda geri döndü.

 Buğdayı yüklediği ve az evvelki mütereddit adımlarında aheste aheste yol alan biçare hayvan, şimdi sahibine yetişemiyordu. Dönüş yolunda beyninde öyle bir şimşek çakmıştı ki, buğdayı geri verip himmet dilenecek olmasa hayvanın onu yavaşlatmasına katlanmayacak, ne kadar yükü varsa bırakıp koşacaktı.

Nefesleri, adımlarıyla yarışarak dergâha vardığında, buğdayı hiç tereddüt etmeden sırtlanıp telaşla çaldı kapıyı. Açılır açılmaz da koştu Pîr’in huzuruna. “Himmet isterim!” Dedi. “Affet Pîr’im. Meğer ben ne büyük hata etmişim!..”

Pîr Hazretleri dikkatle baktı bu himmet talibine. Talib olmuştu olmasına ya, artık nasibi bu kapıda değildi. Nasibini bulacağı kapıyı göstermekten başka bir şey edemezdi:

 “Senin kalbinin kilidi Tabduk Emre’dedir. Var git nasibini onda ara.”

 “Tabduk Emre…” dedi himmete talip çiftçi, “Tabduk Emre kim ola ki?..”

*     *     *

Son cümlesini de noktaladıktan sonra, hikayesini ertesi gün göndermek üzere kaydetti. Son şeklini verdiğini düşünüyordu ama uykusunda, bunun böyle olmadığını anladı. O gece, rüyasında bir derviş gördü. Tıpatıp hikayesinde tasarladığı mekân ve zamandaydı. Karşısındaki kişinin Yunus olduğuna emindi. Kendi hikayesini uzaktan izlediğini sanırken kahramanı ona dönüp gülümsedi. “Sözlerin güzel idi amma burada hata ettin. Biz de sana doğrusunu göstermek istedik.” Dedi.

 Uyandığında kalbi olanca gücüyle çarpıyor, kendi nefesinin hızına yetişemiyordu. İşin doğrusu, o gün Yunus Hacı Bektaş-ı Veli ile yüz yüze görüşmemişti. Dervişler haberi getirip götürmüşlerdi. Yatağından fırlayıp bilgisayarını açtı, hemen düzeltecekti. Sonra, vazgeçip bunun yerine, Yûnus’un hatasını yazarken, asıl kendisinin hata ettiğini ekledi ve gülümseyerek son cümlesini yazdı:

Yazar Hanım bu sözü eğri büğrü söyleme.

Seni sîgaya çeken bir Yûnus Emre gelir.


Yorumlar

  1. ne güzeldi bu kurgu, nolcak diye devam ederken sonunda hem şaşırttın hem güldürdün. ilk bölüm şeyi hatırlattı biraz, bab-ı aziz adlı filmi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah çok sevindim. Güldürdüysem ne mutlu bana 🥳 Bab-ı Aziz'i izleyemedim henüz 😞 izlemem lazım. Teşekkür ederim 🌼💕

      Sil
  2. Kıssadan hisselere bayılıyorum. Çok teşşekkürler :) emeğinize sağlık olsuun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim 🌿🌿🌿

      Sil

Yorum Gönder

Ee okudun o kadar, sen ne diyosun :)

Emojiyle tepki ver!

Popüler Yayınlar