DÜZENSİZ GÖÇ
Bu çalışma, bir kaçak göçmenle yapılan mülakat sonucunda elde edilen göç hikayesinden yola
çıkarak, göç kuramları ve istatistiksel veriler ışığında Türkiye’de düzensiz göç olgusunu ele
almaktadır.
Bilimsel çalışmaların kavramları açıklamakla başlamak gibi güzel bir huyu vardır. Biz de öyle
yapacağız ve öncelikle genel konumuz olan “göç”ü sonrasında aktörümüz olan “yabancı”yı
son olarak da çalışmanın bilhassa konusu olan faaliyeti, yani çalışmanın başlığını
açıklayacağız.
Göç, insanların, sosyal, ekonomik, siyasi veya doğal nedenlerden dolayı coğrafi olarak yer
değiştirmesi biçiminde tanımlanabilir. Bu yer değiştirme uluslararası bir sınırı geçmek
biçiminde olabildiği gibi, aynı devlet içinde de olabilir. Göçün biçim (gönüllü/zorunlu,
geçici/sürekli, iç/dış, bireysel/kitlesel vb.) ne olursa olsun her türlü nüfus hareketler (mülteciler,
sığınmacılar, ülke içinde yerinden edilmişler, sürülmüşler, ekonomik göçmenler vb.) göç
tanımı içinde kendisine yer bulur.(Adıgüzel, 2019)
Yabancı: Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile vatandaşlık bağı bulunmayan kişiyi, ifade eder.
Düzensiz göç; bir ülkeye yasadışı giriş yapmak, bir ülkede yasadışı şekilde kalmak veya yasal
yollarla girip yasal süresi içerisinde çıkmamak anlamına gelmektedir. Düzensiz göç hedef,
transit ve kaynak ülkeler açısından ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken bir konudur.
Düzensiz göç; hedef ülkeler için ülkelerine yasadışı yollardan gelen veya yasal yollarla gelip
yasal çıkış süreleri içerisinde çıkmayan kişileri kapsarken; kaynak ülke için ülkesini terk
ederken gerekli prosedürlere uymayarak ülke sınırlarını geçen kişileri içerir. Transit ülkeler
içinse; kaynak ülkelerden hedef ülkeye ulaşmak için yasal ya da yasal olmayan yollarla ülkeye
girip bu ülkeyi bir geçiş ülkesi olarak kullanıp ülke sınırını terk eden kişilerdir.
Türkiye; Asya, Avrupa ve Afrika Kıtalarının kesişim noktasında olması, politik ve ekonomik
açıdan gelişmemiş devletlerle zengin Batı ülkelerinin arasında bir köprü niteliğinde bulunması
itibariyle düzensiz göçmenler tarafından transit güzergâh olarak kullanılmaktadır. Ayrıca,
ülkemizin bölgesinde yükselen güç olması üçüncü ülke vatandaşlarının Türkiye’yi transit ülke
konumundan çıkarıp hedef ülke konumuna taşımıştır. Bunlarla birlikte Ortadoğu, Kafkasya ve
Balkanlarda yıllardır süregelen çalkantılar Türkiye’ye kitlesel akınlara yol açmış, tarihsel
bağları ve sorumluluk anlayışıyla ülkemiz zor durumda bulunan bu sığınmacılara kucak açmıştır. 1980’lerden sonra Türkiye; sadece göç veren bir ülke değil göç alan bir ülke
konumuna geçmiştir. Küreselleşmenin getirdiği iletişim ve seyahat özgürlüğü tüm dünyada göç
hareketliliğinde artışa sebebiyet vermiş Türkiye de bu küreselleşme sürecinden derinden
etkilenmiştir.
Türkiye’deki düzensiz göç hareketliliğini şu grafikte görebiliriz:
Geçtiğimiz aylarda Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, yaptığı basın açıklamasında düzensiz
göçmen sayısında artış yaşandığını belirtti:
2019 yılının ilk sekiz ayında yakalanan düzensiz göçmen sayısı, geçen yılın aynı dönemine
göre yüzde 42 artarak 158 binden 235 bine yükseldi. Kolluk birimleri, Edirne üzerinden
Avrupa’ya geçmeye çalışan göçmenlere de izin vermedi. Edirne’de yakalamalar, 2019 yılının
ilk 8 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 70 arttı.
Ülkelerinde yaşadıkları iç karışıklık, savaş, ekonomik nedenlerden dolayı son dönemde yasa
dışı yollarla Avrupa ülkelerine geçmek isteyen göçmen sayısında artış yaşanıyor.
Yukarıdaki grafikte de sürekli bir artışı görebiliyoruz. Peki bu göçmenler nereden gelmekteler?
Türkiye’ye yapılan düzensiz göçlerde kaynak ülke sıralamasında ilk sıralarda Afganistan,
Pakistan ve Suriye geliyor. Tamamı için şu tabloya göz atabiliriz:
Bu girişten sonra çıkış noktamız olan mülakatımıza gelebiliriz. Yarı yapılandırılmış olan mülakatımızı
26 yaşında, bekar bir erkekle gerçekleştirdik. Kendisi 2012’de, tabloda altıncı sırada gördüğümüz
Bangladeş’ten gelmiş. Orada ailecek pirinç tarımı ile geçiniyorlarmış. Geride kalan ailesi halen bu işi
yapmakta. Tabi düzensiz bir göçmen olması hasebiyle çalışma ve oturma izni yok .
Neden Türkiye’yi seçtiği sorusuna şu cevabı veriyor:
“Burda çalışmak daha iyi ben Türkiye’yi seviyorum. Çok güzel. Türkiye’de daha fazla iş var daha fazla
para veriyorlar.”
Geldiği ülkeden ve verdiği cevaptan, yaptığı göçün ekonomik bir göç olduğunu görebiliyoruz.
Bilindiği üzere Türkiye hedef ülke olmanın yanında kadim göçlerden beri bir geçiş güzergahında yer
alıyor bu nedenle transit bir ülke de ayrıca. Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine neden geçiş
yapmadığını da şu cevabından anlıyoruz:
“Türkiye daha güzel. Orası hep hristiyan. Türkiye hep müslüman. Burada istediğimiz camiye
gidebiliyoruz. Namazımızı rahatça kılabiliyoruz. Avrupa’da ise hep kilise var.”
Türkiye’ye ulaşmak için önce gemiyle Dubai’ye, oradan da İran üzerinden otobüsle Türkiye’ye giriş
yapmış ve İstanbul’a yerleşmiş. Bu süreçte çok fazla para harcadığını söylüyor.
Henüz on dokuz yaşında bir genç olarak Türkiye’ye geldiğinde hiç Türkçe bilmiyormuş. Onunla
beraber gelenler de konuşamıyorlarmış. Kendisi biraz Arapça ve İngilizce bildiğinden bu süreci
diğerlerine göre daha kolay atlatmış. İş umuduyla gelerek hemen sıkı bir işe girip çalıştıklarından
sosyal hayatları pek canlı geçmemiş. Bu nedenle dili öğrenmeleri üç beş yıla yayılıyor. Mülakat
sırasında yeterince iyi öğrenemediklerine de şahit olduk.
Tek başına bir evde kalma şansı olmadığından beş altı arkadaşıyla aynı evi paylaşıyor. Bir tekstil
atölyesinde makineci olarak çalışıyor.
Diğer arkadaşlarının kaç aldığını bilmediğinden bir karşılaştırma yapamasa da maaşı çok
düşük değil. Yaptığı iş için ortalama bir miktar: 2400 alıyor. Buradan kendisini geçindireceği
kısmı çıkardığında ailesine iki yüz- üç yüz dolar gönderebiliyor ancak. Para gönderme işini
de memlekete giden bir arkadaşı varsa yahut burada vatandaşlığı olan arkadaşları, patronu
aracılığıyla bankadan gönderiyor.
Kaçak olarak burada hayatını sürdürmek onun için ne çok zor ne de çok kolay. Orta düzeyde
bir zorluğu var. İstese seksen bir ile de gidebileceğini söylüyor. Anne babasını buraya
getirmeyi düşünemiyor. Yaşları itibarıyla kaçak gelme yollarını aşamazlar, diyor. Kendisi de
tekrar zor ve pahalı olan bu yolculuğa çıkamadığı için ailesiyle hiç görüşmemiş.
“Bangladeş’e hiç gitmiyorum. Burdan vatandaşlık alıp gidebilirim. O zaman üç ay sonra seneler sonra
dönebilirim. Vatandaşlık alamazsak bir daha dönemeyiz zor. Kaçak gelmek gerekir onda da çok para
gidiyor. Ben burada kalayım vatandaş olayım gidip bir iki ay kalayım döneyim vatandaşlık olmazsa
dönemem.”
Memleketine ne zaman döneceği sorusuna şu cevabı veriyor:
“Valla bilmiyorum ne zaman giderim. Kaç sene sonra olur. Para toplayıp öyle gideceğim.”
Dönüşünün temelli mi olacağı sorusu içinse “Burada para biriktirdikten sonra Bangladeş’e
dönmek isterim, Türkiye’den de vatandaşlık almak isterim. Ama vermiyorlar.” diyor.
Kendi ülkesi Bangladeş’in göç bigisini de alıyoruz:
“Bangladeş’te kaçak göçmen yok, zaten gariban adamlar. Zaten adam çok iş az. Şimdi sadece
Rohingya, Arakan’dan kaçanlar var. Bangladeş İslam’ı biliyor. Müslüman halk. Onlar da müslüman iyi
davranıyorlar gelenlere."
Şimdi, hikâyeye dışardan, göç sosyolojisi açıısndan bakarsak söyleyeceğimiz ilk şey bunun
ekonomik bir göç olduğudur. Halihazırda göçlerin çok büyük bir bölümünü de bu türü
oluşturur.
Everett Lee’nin Göç Kuramında göre bu örnekte yaşanan yerle ilgili faktörleri, pirinç
tarımının hayatlarını idame ettirmede yeterli olmadığı; Bangladeş’teki işsizlik ve gelişmemiş
bir ülke olmasından kaynaklanan sorunlar olarak sıralayabiliriz. Gidilmesi düşünülen yerle
ilgili faktörler ise Türkiye’de görece daha yüksek maaşlar ve daha çok iş umudunun olmasını
verebiliriz. İşe karışan uzun yol kaçak geçişin tehlikesi gibi nedenler ve bireysel faktörleri de
hesap edip kişimiz yola çıkmıştır.
Bu göç görüldüğü üzere gönüllü bir göçtür. Petersen’ın göç tiplerinden Serbest olana girer.
Çünkü dışarıdan gelen bir baskı, zorlama, ölüm tehlikesi gibi faktörler yoktur. Kişi, kararı
kendi vermiştir.
Göç ekonomik temelli olduğundan asıl üzerinde durmamız gereken kuramlar ekonomik
temelli olan kuramlar ve Dünya Sistemi Kuramı’dır. Burada kaynak ülke Bangladeş ve Hedef
ülke Türkiye’yi karşılaştıracağız.
Neo-Klasik Ekonomi Kuramına göre: Emek fazlasına sahip olan ülkeler aynı zamanda düşük
bir ücret piyasasına da sahipken; kısıtlı bir emek piyasasına sahip ülkelerde ücret düzeyleri
daha yüksek olmaktadır. Bu ücret farklılıkları, ülkeler arası bir emek göçüne neden
olmaktadır.(Adıgüzel, 2019)
Bu kuram açısından baktığımızda Bangladeş emek gücü fazla ama ücret düzeyi düşük;
Türkiye -görece- emek gücü az ama ücret piyasası yüksektir.
Yeni Ekonomi Kuramı: Bu kurama göre göç bireysel bir karar değildir. Hane halkı birlikte
alır bu kararı. Bunun sonucunda aileden biri göç ederken ailenin geliri artacak ve hayat
şartları iyileşecektir. Zaten örneğimizde de göçmenimiz maaşının bir kısmını ailesine
göndermektedir.
İkiye Bölünmüş Emek Piyasası Kuramı: Burada vahşi kapitalizmin yüzüyle karşılaşırız.
Sanayi devrimi zamanlarının günde 16 saatlik çalışma düzeni geride kaldı, çalışma hayatı
iyileştirildi ve zaman içinde işçiler pek çok hak elde ettiler. Ancak iş gücü piyasasının ikinci
sektörü olarak adlandırılan, kimsenin yapmak istemediği ağır işler halen mevcut. Her türlü
hakkı elinde olan işçiler yapmayınca bunlar göçmenlere, özellikle de işçi olamayan
resmiyette varlıkları bile olmayan düzensiz göçmenlere kalıyor. Örneğimiz de toplumun en
sevimsiz bulduğu işlerden birini, tekstil işçiliğini yapıyor.
Merkez-Çevre (Dünya Sistemi) Kuramı: Bu kurama göre göç, gelişmemiş ülkeden gelişmiş
ülkeye doğrudur. Türkiye Amerika’ya göre çevre iken, Bangladeş’e göre merkezdir. (Aslında
durumu Wallerstein’in yarı çevre kavramı daha iyi açıklar.)
Sonuç olarak bu örneğimiz de doğudan batıya; güneyden kuzeye; fakirden zengine; az
kapitalistten çok kapitaliste olan göç seyrinin küçük bir parçasıdır.
Kaynakça
Adıgüzel, Y.(2019) Göç Sosyolojisi, İstanbul, Nobel Yayınları
https://www.goc.gov.tr/duzensiz-goc-hakkinda
https://www.goc.gov.tr/duzensiz-goc-hakkinda
https://www.goc.gov.tr/turkiyenin-duzensiz-gocle-mucadelesi
https://www.goc.gov.tr/duzensiz-gocle-mucadele-hakkinda-basin-aciklamasi
Yorumlar
Yorum Gönder
Ee okudun o kadar, sen ne diyosun :)