Araştırma: Tekstilde Kadın Olmak
Sevda Özbay
TEKSTİL SEKTÖRÜNDE ÇALIŞAN KADIN İŞÇİLERİN KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARA YÖNELİK NİTEL BİR ARAŞTIRMA
Giriş (kuram, kavram ve literatür)
Kadınların işgücüne katılımı, sürdürülebilir kalkınmanın önemli bir unsuru olarak hem teorik hem de politik nedenlerden dolayı önemli bir husus olarak kabul edilmekledir (Karabıyık, 2012, s. 233). Türkiye’de bu oran TÜİK verilerine göre 2013 yılında % 30,8'dir.
Kırsal alanda ücretsiz aile işçisi, tarım işçisi olarak çalışan kadınların çoğunluğu eğitim ve nitelik eksikliği sonucu kentlerde formel alanda yer edinememişlerdir. Ayrıca, kadın çalışanların % 65,6’sı kayıt dışıdır yani hiçbir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmadan çalışmaktadır (TÜİK, 2014b). Kent–kır ayrımında; 2012 verilerine göre kentte yaşayan 19.032 bin kadının % 26,1’inin çalıştığı, kırda yaşayan 8.740 bin kadının ise % 36,9’unun çalıştığı görülmektedir (TÜİK, 2012, s. 78). Hem kent hem kır için kadın çalışan oranları düşük seviyededir.
Kadınların çalışma yaşamına katılımında görülen bu düşük seviyenin en önemli nedeni geleneksel ataerkil kültür ile evi ve çocukları olmuştur. 2012 yılı verilerine göre Türkiye’de işgücüne dâhil olmayan kadınların % 61,3'ü ev kadınıdır (TÜİK, 2012, s. 73).
Çalışan kadınlar ise sırasıyla en çok hizmetler sektörü % 46 (özellikle eğitim, sağlık, finans ve sigorta gibi alanlarda), tarım sektörü % 40 ve sanayi sektöründe % 14 (özellikle imalat sanayinin emek-yoğun alanlarında) istihdam edilmektedir (KEİG, 2013, s. 9). Hizmet sektöründeki iş kollarından bazıları özellikle "kadınlar için uygun alanlar" olarak toplumsal kabul görmüştür. Üçüncü sektör olan sanayi sektörü, özellikle imalat sanayi halen kadın işgücünün oldukça sınırlı olduğu bir sektör olma özelliğini korumaktadır. Oysa aynı sektörde tekstil, gıda, hazır giyim gibi emek yoğun sanayi dalları için kadınlar halen tercih edilen işgücü konumundadır.
İmalat sanayinde kadınların %35,9’u giyim eşyaları imalatı, %27.5’i tekstil ürünleri imalatı, %10.7’si gıda ürünleri imalatı gibi kadınlar açısından geleneksel olarak tanımlanan işkollarında istihdam edilmektedir. Bu durum sanayide cinsiyete dayalı sektörel ve mesleki ayrışmayı göstermektedir (Toksöz, 2012b: 191). 2010 TÜİK Hane Halkı İşgücü Anketi sonuçlarına göre; sanayi sektöründe çalışılan işyerinde kadınların yaptıkları işler; kadınların %22,4’ü makinelerde, %16,7’si zanaatla ilgili işlerde, %16,6’sı hassas işlerde, %12,3’ü imalat sektöründeki nitelik gerektirmeyen işlerde çalışmaktadır. Sanayi sektöründe çalışan kadınların %49,5’i ücretli, %19,1’i kendi hesabına, %31,4’ü ise ücretsiz aile işçisidir (Durusoy ve Öztepe, 2013,s.28’den akt., Pınar, 2014)
Tekstil ve hazır giyim sektörü dünyada üretim sürecinde yaratılan katma değer ve ihracat gelirleri içindeki yüksek payı nedeniyle ekonomik kalkınma sürecindeki birçok ülke için önemli sektörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ulusal İstihdam Stratejisi İzleme ve Değerlendirme raporuna göre ülkemizde de tekstil ve hazır giyim sektörü üretim, ihracat ve istihdam içinde önemli bir paya sahip olup GSYİH’nin yüzde 10’unu sağlamaktadır. (Ulusal İstihdam Stratejisi, Erişim Tarihi: 18.06.2016).
Tekstil endüstrisi, kadınlar için büyük bir istihdam alanıdır. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, birçok sektörde kadın çalışan oranı yüzde 15’in altındayken, tekstil çalışanlarının yüzde 50’sine yakını kadınlardan oluşuyor. Sektörde kayıtlı ve kayıt dışı yaklaşık 2 milyon çalışan olduğu göz önüne alındığında, bu istatistik yaklaşık 1 milyon kadın çalışanın istihdam edildiğini de ortaya koyuyor. Kadınların bu denli yoğun istihdam edildiği tekstil sektöründe çalışan kadınlar bu araştırmanın konusunu oluşturmaktadır.
Bu çalışma tekstil sektöründe çalışan kadın işçilerin gerek iş gerek sosyal hayatlarında ne gibi sorunlarla karşılaştıklarını ele almaktadır.
Literatür incelendiğinde kadının iş hayatına katılım oranı üzerine gerek yüksek gerekse düşük statüdeki işlerde çalışan kadının iş hayatında yaşadığı sorunlar üzerine vs. pek çok konuda pek çok araştırmaya erişilebilir. Söz konusu araştırmaların çoğu niceliksel araştırmalardır. Bu çalışma konuya ilişkin daha nitelikli ve kapsayıcı sonuçlara ulaşmak gayesiyle nitel bir araştırma olması hasebiyle bunlardan ayrışmaktadır. Diğer niteliksel araştırmalardan farkı ise genel olarak bütün çalışma alanlarına yahut görece dar emek yoğun işlerin tümüne yönelmeyip yalnızca tekstil üzerine yoğunlaşmasıdır. Öte yandan organize sanayi bölgeleri gibi büyük fabrikalara değil İstanbul sokaklarında sıklıkla karşılaştığımız, çoğunlukla fason iş yapan küçük ya da orta ölçekli atölyelere odaklanmıştır.
Araştırmanın Yöntemi
a. Araştırmanın Modeli: Bu çalışma, yukarıda da belirtildiği gibi literatürdeki çoğu araştırmadan farklı olarak nitel araştırma yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Kullanılan desen fenomenolojidir. Olgu bilim deseni (fenomenoloji), farkında olduğumuz ancak derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır. Olgular; yaşadığımız dünyada olaylar, deneyimler, algılar, yönelimler, kavramlar ve durumlar gibi biçimlerde karşımıza çıkabilmektedir (Yıldırım ve Şimşek, 2011’den akt., Koçyiğit, 2014). Burada söz konusu fenomen tekstil hayatını deneyimlemiş olmadır.
b. Çalışma Grubu/Örneklem: Çalışma, nitel araştırma yöntemine uygun olarak araştırma grubu olarak az sayıda kişi ile uzun süreli görüşmeler yapılmıştır. Bilindiği üzere tekstil kentli nüfusun işidir. Bu nedenle çalışma grubumuz en büyük şehir olan İstanbul’da, atölyelerin yoğun olduğu Zeytinburnu, Bağcılar ilçelerinden seçilmiştir.
Çalışma grubumuz, söz konusu küçük ya da orta ölçekli atölyelerde çalışan 19 - 50 yaş arası beş gönüllü kadından oluşmaktadır. (19, 29, 30, 47 ve 50)
İş yerindeki pozisyonlarına göre ikisi overlokçu, biri kalite kontrolcü ve diğer ikisi ustabaşıdır.
Eğitim durumlarına göre baktığımızda ikisi ortaokul, ikisi ilkokul mezunu diğeri ise hiç okumamış ancak okuma yazması vardır.
Medeni durumlarına göre ikisi evli, biri bekar, biri boşanmış ve diğeri eşini kaybetmiştir. Evlenmiş olanların çocuk sayıları 1,2,3 ve 5tir.
Çalışma grubumuzun hepsi İstanbul’a göçle gelen doğulu ailelerdendir (ikisi Şanlı Urfa, ikisi Mardin ve biri Erzurum).
c. Veri Toplama Aracı: Araştırmada 13 soruluk bir yarı yapılandırılmış derinlemesine mülakat tekniği kullanılmıştır. Kimi mülakatlarda soru sayısı 25’e kadar çıkmıştır. Ayrıca gerek gönüllü arama sırasındaki atölye ziyaretleri, gerekse mülakatın kendisini atölyede gerçekleştirmekle gözlem tekniğinden de yararlanılmıştır.
d. Veri Toplama Süreci: Araştırma, Nisan ve Mayıs 2019’da iki ayı kapsayan bir zaman diliminde gerçekleşmiştir. Tekstil sektörünün emek- yoğun olması nedeniyle gönüllülerin boş zamanını yakalamak sıkıntılı olsa da görüşmeler iş çıkışında, akşam yemeğinden sonra, yahut işlerin yoğun olmadığı bir zamanda atölyede gerçekleşmiştir (bu sonuncu ustabaşı olduğundan böyle bir imkanı yakaladık). Veri toplama süreci araştırmacının kendisi tarafından gerçekleştirilmiştir.
e. Veri Analizi: Derinlemesine mülakatlar ses kaydına altına alınmış, sonrasında deşifre edilerek doküman hâline dönüştürülmüştür. Bu sürecin sonunda ortaya çıkan metin, tematik olarak tasnif edilerek son metin hâline getirilmeye çalışılmıştır. Yapılan görüşmelerde görüşmecilerin anlatımlarına tamamen sadık kalınmış, gramer kurallarına bağlı olunmamıştır. Öte yandan çalışmanın gizliliği esasına dayanarak müstear isimler kullanılmış ve metin içerisinde (Hale, overlokçu, 19) şeklinde gösterilmiştir.
Bulgular ve Tartışma
Bulgular araştırmanın alt sorularına paralel biçimde oluşturulan temaları doğrultusunda sistematik bir şekilde sunulmuştur.
İlk temamız tekstil sektörü hakkındaki düşüncelerdir. Buna göre görüşülenlerin hepsi çalışmaya başlamadan önce olumsuz düşünceler taşıyorlar. Zor ve sıkıcı görüyorlar. Ancak işe girdikten sonra “mecbur” alıştıklarını ve artık işin çok da zor olmadığını ifade ediyorlar. Zorluk tersine dönse de sıkıcılık halen devam ediyor. Ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar, hepsi işin sıkıcı olduğundan yakınıyor. Arkadaş ortamı sayesinde işe ısınılsa da bu tekstilin sıkıcılığı, yorgunluğu ve stresi nedeniyle bulunan ilk fırsatta kaçılacak olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Durumu şu alıntılarda da açıkça görebiliriz:
“Bana çok sıkıcı geliyordu yalan yok. Hatta diyordum bunlar bütün gün bir ayağa nasıl bastırıyorlar, tüm gün nasıl ayakta duruyorlar? hiç mi yorulmuyorlar? Düşünsene günde bayağı bir iş çıkartıyorlar. Başlarında bir patron var ve sürekli "bastırın!" diyor. İşler acilse yetiştirmen lazım sonra tamir falan geldiği zaman laf yiyorsun... Stresli, çok stresli bir iş. Buna rağmen girdim yapacak bir şey yok.” (Hale, overlok, 19)
“ben hiç makinayı bilemem heralde” diyodum. Otursam elimi keserim, şunu yaparım, bunu yaparım. Korku vardı. Korkunu yendikten sonra aslında kadın olsun erkek olsun fark etmez. Yapamayacağı hiçbir şey yok bana göre.” (Şule, ustabaşı, 29)
“Sevmiyodum, mecburen girdik. Kötü değil de ne biliyim, tozu var şeyi var. Stresi var atölyenin bu yüzden istemiyorum.”(Yeliz, overlok, 30)
“İçeri girdiğin zaman çok sabır istiyo, çok dikkat istiyo, çok zorlu bi hayat yani tekstil işi.” (Ziynet,kalite kontrol, 50)
İşe başlama ve sürdürme, araştırmanın ikinci temasıdır. Buradan edindiğimiz sonuçlar şunlardır: Görüşülenlerin çoğunun işe girişi enformel ilişkiler neticesinde olmuştur. Biri abisinin, biri amcasının, ikisi eşinin çalıştığı atölyede işe başlamıştır
. Öte yandan Görüşülenlerin hiçbiri tekstile isteyerek girmemiştir, hepsi aile ekonomilerine destek olmak zorunda kalmışlardır. Aldıkları eğitim daha iyi işlere yetmediğinden ve çevreleri bu işle uğraştığından tekstile girmişlerdir. Görüşülen kişilerden 3ü evlendikten sonra işe başlamış ve çalışmak zorunda kaldıklarını açıkça ifade etmişlerdir. Henüz bekarken okulu bırakıp başlayan hale ise ailesini korumak için “Ailenize katkı olması için mi çalışıyorsunuz?” sorusuna “Muhtaç bir durumumuz yok Allah'a şükür sadece ben okumadığımdan boş durmamak için ve aileme katkı olsun diye çalışma gereği duydum. Yani bir zorunlulukla veya bir baskıyla çalışma gibi bir durumum yok. Okulu bıraktığım için dedim benim masrafım olur, hem de paramı kendim çıkarayım. Yabancıların yanına da gitmeyeyim, amcamın yanında çalıştım.” cevabını vermiştir.
Öte yandan tek ebeveyn olduğu için çalışmak zorunluluğunu hisseden Şule dışında hepsi ilerideki bir hedef gerçekleştiğinde işi bırakacağını dile getirmiştir. Bu hedef ilk çocuğundan sonra senelerdir tedavi gören Yeliz için hamile kalma (Yeliz, overlok, 30); henüz bekar olan Hale için evlilik(Hale, overlok,19); emekliliği çıksın diye 4 sene daha çalışmak zorunda olduğunu ifade eden Ziynet için bu dört yılın sonu(Ziynet,kalite kontrol, 50) ve Ayşe için eşinin, kendisinin çalışmasına gerek duymadığı kumaşçılık gibi bir işe geçmesi yahut refah seviyesinin artmasıdır(Ayşe, ustabaşı,47)
Halenin evlilik üzerine düşüncesi pek çok nicel araştırmada ortaya çıkan sonuçla uyumludur.
“Aileme katkı olsun diye çalışıyorum. Zaten biliyorsun kızlar bir süre sonra eve ayrılıyorlar. ben Allah nasip ederse yarın bir gün bir yuva kurarım falan işi bırakırım. Sadece aileme destek olmak için çalışıyorum. Yoksa aklımda tekstile dayalı bir düşünce yok meslek olarak.” (Hale, overlok, 19)
Refah seviyelerinin artması ve artık çalışmak zorunda kalmamaları durumunda ömrü boyunca yoğun tempoda çalışmış ve artık oyalanacak herhangi bir iş yapmadan duramayacağını ifade eden Şule dışında herkes tekstilde çalışmayı bırakacağını ifade etmiştir. (Şule, ustabaşı, 29)
Ayrıca beş görüşmeciden üçü, zorunda kaldıkları için çalıştıklarını yoksa kadınların çalışmaması gerektiğini dile getirmiştir.
“...kadınlar mesela çalışmaması gerekiyo ama hayat zor olduğu için çalışmak zorunda kalıyolar.” (Ziynet,kalite kontrol, 50)
“İnsan çocuğunun başında olmazsa... Benim kız dışardadır. Amcasına bırakıyorum. Yarım gün okula gidiyor, yarım gün de amcasına bırakıyorum. Eve gidiyorum yemek yapıyorum o saatten sonra. Kadın istemez yani çalışsın. Ama mecbur çalışıyoruz.” (Yeliz, overlok, 30)
Bunun sebebi kadının ailedeki sorumluluklarını yerine getirme görevini öncelemeleridir.
Ürünlere ve mekana yönelik düşünceler bir diğer temayı oluşturmaktadır. Buradan edindiğimiz sonuçlara göre görüşülen beş kişiden dördü bodrum atölyelerde diğeri üçüncü katta bir iş hanında çalışmaktadır. Bodrumda çalışanlardan biri geçmişte bodrum olmayan iş hanında çalıştığını belirtmiştir. Bunlar havadar olması ve gün ışığı görmesi nedeniyle daha hoş görülmektedirler. Bodrumlar ise pencerelerin yetersiz olması dolayısıyla vantilatörler yahut klimalarla yaz sıcağını bertaraf etmeye yönelmişlerdir ancak kimi zaman yetersiz kalmaktadırlar. Gene bodrumlarda kışın soba kuruluyor. Kalorifer bulunmuyor. Atölyenin bir köşesine kurulan küçük bir tezgah ve etrafındaki dolap/ çekmeceler mutfak işlevi görüyor. İnsanların burada gün boyu güneş görmemeleri büyük sorun. Öte yandan gözlemlediğimiz atölyeler yoğun sigara kokusu barındırıyor. Atölyede çalışanlar arasındaki yüksek sigara içme oranının gün boyu yapılan sıkıcı ve tek düze işten kaynaklanıyor olması kuvvetle muhtemel. Ayrıca bu ortama giren yeni çalışanın sigaraya başlaması çok sık görülen bir olgu.
Ürünler konusunda ise çalışanlar nötr. Çok beğendikleri bir ürün olması dışında ne diktiklerinin bir önemi olmuyor. Burada Yeliz’in şu ifadesine göz atmamız gerekiyor:“...biz sadece işçiyiz, bize verilen işi dikiyoruz o kadar.” Dikilen ürünü beğendiklerinde isefason üretim olduğundan dolayı kendi emeklerini elde etmek noktasında sorun yaşıyorlar. Müşterilerden istemeleri gerekiyor tabi fiyatını ödeyerek. Yahut bırakılmışsa artan parçalardan kendileri için üretiyorlar. Bu durumda müşterilerin bir kısmı ücretsiz veriyor, bir kısmı defolu mallarını bile bırakmıyor. Üretim aşamasında çalışanlar öğrendikleri için kendileri aynı üründen yapabilirken kalite kontrolde çalışan Ziynet bunu hiçbir şekilde talep dahi etmiyor.
Bir diğer temada işçilerin genel olarak karşılaştıkları sorunlar sorulduğunda hepsi maaşın yetersiz olduğunu ifade ediyor.
“Kira, elektrik, su, doğalgaz. (Gülüşmeler) Herkesin ortak bi derdi... Benim şu an çok şükür ucu ucuna da olsa, iki çocukla beraber, bazen yetmediği yerler de oluyo illaki. Bunu biraz daha çabalayarak, mesai yaparak tamamladığımı düşünüyorum.” (Şule, ustabaşı, 29)
Şule’nin bu sözüne göre, tekstilde bir ustabaşı maaşının üç kişilik bir ailenin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediğini görebiliyoruz. Mesai olmadan maaş yeterli gelmiyor. Mesai ise başka türlü sıkıntılar doğuruyor. Çalışma saatlerinin zaten yoğun olduğu bu sektörde bir de mesai eklenince herkes için katlanılmaz oluyor. Ve doğal olarak maaştan sonra temel şikayet mesai noktasında geliyor. Ancak ihtiyaç olduğunda insanların mesaiyi hevesle beklediğini de söyleyebiliriz.
“...Bi de mesai. Bazen işime geliyo bazen gelmiyo. Mesai parası biraz daha fazla oluyo. Bazen mesai istiyorum bazen de bu yorgunlukla... Bazen cumartesi bire ne gerek var diyorum ama bazen de insan istiyo ihtiyaçtan” (Hale, overlok, 19)
“Mesai.. Mesela bazı insanlar var mesaiyi çok seviyo bazı insanlar mesaiyi sevmiyo. Çünkü ihtiyacı olan adam mesaiye katlanıyo. Mesela benim ihtiyacım var şimdi. Bazı insan ev kirası ödüyo, kredi ödüyo.. Kredi ödeyince biraz daha fazla para katmak istiyo.O yüzden mesaiye katlanmak istiyo.” (Ziynet,kalite kontrol, 50)
Sigorta konusunda da şikayetler bulunuyor. Görüştüğümüz kadınların hepsi de sigorta yapılmasını ve düzenli yatırılmasını istiyor. Çünkü çalışma grubumuzdan üçünün sigortası hiç yaptırılmamış, diğer ikisininki de düzenli olarak yatmıyor.
Ancak Şule’nin şu düşünce ile istediği halde yaptırmadığını görüyoruz:
“...atıyorum bi işçiyle patron arasında, adam geçimini sağlayamıyodur. Sigortası vardır, napar? Sigortasının çıkışını yapar, parasını patronundan alır. Sigortalı olduktan sonra zaten devletten hiçbi hak talep edemiyosun, biliyosun.” (Şule, ustabaşı, 29)
Temel temamız olan kadın işçilerin sorunlarına gelecek olursak temel sorun aile ve evleriyle ilgilenmeye zamanlarının olmaması ama buna rağmen bu sorumluluğun onlarda olmasını söyleyebiliriz. Kadınların toplumsal cinsiyet rollerine uygun olarak ev ve çocuk bakımı, eşleriyle ilgilenmeleri gerekiyor ve ne yazık ki çalışmalarına rağmen evdeki bu iler onlardan bekleniyor. Ancak sabah 8.30, akşam19.00 arasını işte yoğun çalışarak geçiren ve yorgun bir şekilde eve dönen kadınlar için bu durum oldukça zor. Hele ki mesai söz konusu olduğunda bütün sorumluluklarını yerine getirmek oldukça güç oluyor.
“Valla kadın için çok zordur. İnsan bi eve bakar... Ev hanımı olsa... Mesela bizim gibi eve gitse ev hali, çocuk, çamaşır, ev işi... onları yapmasak da olmuyor. Öyle... Zor geliyor. İşte mecburen dedim ya.” (Yeliz, overlok, 30)
“Bekarlara daha kolay. Sabah gelip akşam gidiyorlar. Evlenenler ise hem çalışıyorlar hem de gidip ev işleriyle uğraşıyorlar. Benim çocuklar büyüdü ama küçükken çok sorun oluyodu. Çocuklarımı büyütürken onlara çok bakamadım. Evde babaanneleri ya da halası falan bakardı, ilgilenemedim hiç. Hep çalıştım. Tabi onlar annenin yapacağı her şeyi yapmıyolardı sadece akşama kadar beni çalışmaktan uzaklaştırmasın diye bakıyolardı çocuklara. Işten dönünce ben ilgileniyodum.” (Ayşe, ustabaşı,47)
Ayşe’nin ifadesinde çocuklarına psikolojik olarak da yeterince ilgi gösterememesinin pişmanlığı seziliyor. Şule günlük rutinini anlatırken gece yatmadan önce ertesi günün yemeğini hazırladığını böylelikle akşam gittiğinde çocuklarını bekletmeden ısıtıp koyduğunu ifade ediyor. Tüm rutini arasında uykuya ayırdığı saat 2 ile 4 arasında değiştiğini söylüyor. Şule’nin tek ebeveyn olduğu için babanın yapması gereken görevleri de yerine getirdiğini unutmamak gerekiyor.
Genç kızlar için ise ortamın çeşitli sıkıntıları olabiliyor. Görece dar bir ortamda kadın ve erkek karışık çalışıyor ve istenmeyen sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bekarlar için ise en büyük sorun bu oluyor.
“Ben sıkıntıyı zaten söyledim, ortam. Bunu gidip amcamla konuştum. İşte böyle böyle sıkıntı var dedim mesela. O da karşısına alıp, haklı bulup çözümledi. Bazıları çıkardı bile, bizim bayanların rahat etmemiz için. Mesela bi bayan tek kalmaz. Amcam da bana der zaten "tek kalma." Mesela erkekler çok olunca... Yirmi erkeğin içinde iki kızsın orda nasıl kendini güvende hissedersin? Ben mesela amcamın yanında çalıştığım halde zorlanırım. İş ortamı ne kadar iyi olsa bile, işte patronların olsun maaş konusu olsun olabilir ama ben orda rahat edemiyosam, ortam bana bozuk geliyosa, ne kadar iyi olursa olsun rahat olamam anladın mı? Mesleğimden bile soğurum.” (Hale, overlok, 19)
Giyim konusu diğer bir problem. Çalışma şartları tesettürlü kadınlar için oldukça zor. Zaten gözlemlediğimiz kadarıyla atölyelerde sıkı tesettüre bağlı çalışan olmuyor. Gerek sıcaklık gerekse hareketi kısıtlaması ya tam bir tesettürü atölyeden uzak tutuyor ya da atölyeyi tesettürden. Bunu şu ifadeden net bir şekilde görmemiz mümkün:
“Yani ben mesela, benim şu an zorlandığım ne? Atıyorum şu an bizim tekstilde, arkanda gördüğün gibi masalar var. Bant halinde kurulu bizim dükkan şu an. Ben tutup da burda etekle çalışamam. Etekle çalıştığım zaman tutup da bandın üstünden ben zıplayarak makinamın üztüne gidiyorum. E etek istesen de istemesen de tesettür açılıyo yani alttaki.. Ben naptım? Buraya girdiğim gibi pantolona geçtim. Tunik giyiyorum üstüne tesettürlü bir şekilde, koruyacak kadar. Yine atlıyorum, zıplıyorum, yine o makinadan bu makinaya. Yani buranın tavşanı benim diye düşünüyorum.” (Şule, ustabaşı, 29)
Bir diğer sorun özel günlerinden kaynaklanıyor. Yaptıkları ağır iş hastayken de devam ettiğinden ve bunu ifade bile edememelerinden yakınıyorlar.
“Ha bi de özel günler var. Her ay mutlaka sıkıntı çekiyoruz. Zaten ağır bi iş bi de hastayken çalışmak daha zor. Ama kimse ağzını da açamıyo. Kimse “ben bugün hastayım az çalışacam” diyemez. Açık açık söylenecek şey değil. O yüzden çözülecek gibi durmuyo. Ama o günler daha az çalışsa iyi olur. Bizde izinler öyle kolay değil ama erkek var grip olunca bile çalışmak istemez. Biz napalım?” (Yeliz, overlok, 30)
Son olarak kimi zaman kendileri için ağır yükler söz konusu olabiliyor. Bunu çoğu zaman erkekler yapsa da yeri geldiğinde kendileri de taşımak zorunda kalabiliyorlar.
Son temamız olan tekstilde yapılması gerekenler kısmında işçilerin devletten ya da işverenden hangi taleplerde bulunduğunu inceledik. Talepleri şu şekilde sıralayabiliriz: Maaşın artması, sigortaların düzgün yatması, cumartesi yarım gün çalışmanın kalkması, kimi zaman arefe günleri yarım gün çalıştırılmaya son verilmesi, bayram tatilinin memurlukta olduğu gibi tekstilde de uzaması ve bir kadın olarak kendilerinin çalışmaması
Sonuç
Bu çalışma, tekstil sektöründe çalışan kadın işçilerin karşılaştıkları sorunlara yönelik nitel bir araştırmadır. Bu kapsamda farklı yaş, medeni durum ve iş pozisyonundaki beş kişiyle derinlemesine mülakatlar gerçekleştirilmiştir.
Araştırmadan çıkan ilk sonuç girmeden önce de girdikten sonra da tekstili sıkıcı ve stresli bir iş olarak görmeleridir. Hepsi mecbur kaldıkları için bu işe girmişlerdir. Hal böyleyken çoğu işlerini severek yapmamaktadır ve buldukları ilk fırsatta bırakmak istemektedirler. Ancak maddi durumları yetmediği için hiçbiri işi bırakamamıştır. Eğitim durumları ise daha iyi bir işte çalışmak için yeterli değildir. Bu nedenle mecbur kalındığı için girilen bu sektöre gene mecbur olunduğu için devam edilmektedir.
Genel olarak tekstil işinde çalışanların en büyük sıkıntıları maaşların düşüklüğü, sigortaların düzenli olarak yatmaması veya hiç yaptırılmamış olması. Çalışma saatlerinde çok şikayet olmamakla birlikte mesai istenmemektedir. Ancak maaşın yetmediği durumlarda gönüllü olarak veya patronun baskısı ile mesai yapmak zorunda kalındığı da gözlenmiştir.
Tekstil sektörünün yarısını oluşturan kadınlar özelinde meseleye baktığımızda ise bu genel sorunlara ek olarak ev ve aile yaşantılarındaki sorumluluklarını yerine getirmek zorunda olmaları vakit ve enerjilerinin buna yetmediğini buna rağmen zor da olsa iki alanı bir arada götürmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bunu bir genç kız için ortamdan kaynaklanan sıkıntılar izliyor. Ağır yükler, özel günler ve tesettüre uygun olarak giyinme diğer sorun yaşadıkları alan olarak sıralanıyor.
Daha iyi iş tercihleri yapabilmeleri için kadınların eğitim seviyesi yükseltilmelidir. Öte yandan çoğu düşük gelirlere sahip ailelerden geliyor ve aile üyelerini de tekstilde çalışır buluyor. Genel bir sorun olan maaşların düşüklüğü bu ailelerin geçimine yetmediğinden evde olmalarını istedikleri kadınlar da işe girmek zorunda kalıyor ve bu nedenle maaşların düşüklüğü kadını evden koparıp işe çekerken aynı olgu çalışmalarına rağmen durumları yoksulluk sınırından uzaklaşmadığı için işte devam etmelerini sebep oluyor. Sadece erkeğin tekstilde çalışmasıyla geçinebilen bir ailede kadının da işe başlaması daha az görülecektir. Burada kadını iş hayatından uzaklaştırmayı amaçlamıyoruz. Ancak tekstil sektöründe kadınlar -araştırmamızdan da çıkan sonuçtan görüleceği üzere- çalışmak istememektedir. Başta belirttiğimiz eğitim seviyelerinin yükselmesi ise iş tercihlerinde daha etkin olmalarına ve seçtikleri daha yüksek statüdeki işlerine daha sıkı bağlanacaklarına ön ayak olmaktadır.
Çalışan kadınlarda özellikle çocuklu olanlar için işten biraz erken çıkma olamasa bile mesainin onları kapsamaması gibi düzenlemelerle aile ve sosyal hayatlarına ayırdıkları vakit arttırılabilir. Çünkü çalışan annelerin en büyük şikayeti budur.
Son olarak haftada ortalama 60 saat çalışan bütün tekstil işçilerinin yaşam doyumlarının artması, kendilerine ve sosyal çevrelerine ayıracak vaktin uzaması için çalışma saatlerinin azaltılması yönünde düzenlemeler yapılmalıdır. Çünkü yeterince tatilin olmadığı, cumartesiye bile sarkan emek yoğun bu çalışma, işçilerin sosyal ve kültürel olarak gelişimlerini engellemektedir. Tatil olan tek günleri pazar da pek çoğu için eğlenceye, gezmeye, sosyal-kültürel aktivitelere değil dinlenmeye ayrılmaktadır. Ayrıca daha düşük çalışma saatleri çalışan annelerin de yükünü hafifletecektir.
Kaynakça
Karabıyık, İ. (2012), “Türkiye’de Çalışma Hayatında Kadın İstihdamı,”Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, 32(I), 231-260.
TÜİK, (2012) İstatistiklerle Kadın 2012, Yayın No: 3904, Ankara: TÜİK Matbaası.
Durusoy ve Öztepe, Nagihan (2013) Atölyeye Dönüşen Evler: Denizli Tekstil Sektöründe Ev Eksenli Çalışma, Gazi Kitabevi, Ankara.
Ulusal İstihdam Stratejisi. (18.06.2016). Erişim: http://www.uis.gov.tr/media/1198/uis_izleme_degerlendirme_rapor u138-150.pdf
Koçyiğit, S. (2014) “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının İlkokul Hakkındaki Görüşler” Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 14(5)
Harika bir çalışma olmuş. Tebrikler.
YanıtlaSilTeşekkür ederim 🌸
SilTekstilde Kadın Olmak adlı yazınızı okudum ve nacizane birkaç fikrimi yazmak istedim.
YanıtlaSilSanırım okuduğum yazıda ilk cevap verme isteği duyduğum kısım:
"“ben hiç makinayı bilemem heralde” diyodum. Otursam elimi keserim, şunu yaparım, bunu yaparım. Korku vardı. Korkunu yendikten sonra aslında kadın olsun erkek olsun fark etmez. Yapamayacağı hiçbir şey yok bana göre.” (Şule, ustabaşı, 29) "
Idi. Aslında hayatta atılacak adımların en başında çoğunlukla olan fakat olmaması gereken bir durum bu 'yapamam, edemem, olmaz, yapabilir miyim ki' ifadelemesi çünkü insanız, çünkü hayat belirsiz, çünkü yaşamak kolay değil. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz illaki ama öncesinde hep bir 'acaba mı, olur mu ki', olur, hem de o kadar olur ki öncesinde olmayacağını düşündüğüne şaşırırsın. "Yaparım, bilmiyorum ama yaparım." Öğrenirim, yapmayı denerim; olmadı mı, ders olarak yanıma kalır. Yaparız ama öncesinde yapamam edemem dememeliyiz. Şule Hanım'ın da dediği gibi 'korkunu yendikten sonra kadını erkeği farketmeksizin yapamayacağı şey kalmıyor'
Egitim düzeyi de aslında bunun ilk kapılarından biri, tabi ki tek kapısı değil lâkin kendine olan inancı ve neyi yapıp yapamayacağına -yapmayacağına- dair oluşan farkındalığının bu düzeyle birlikte artmakta olduğunu düşünüyorum.
Baktığımız zaman bu yazının, bakıp da göremediğimiz ve görsek de farkedemediğimiz durumlardan birine ışık tuttuğunu farketmemiz zor değil. Bu ışık için teşekkürlerimi iletiyorum size Sevda Hanım :))
Buraya yazılacak bir sürü satır içi yorum vardır diye düşünüyorum. Satır içi yorum yapılabiliyor mu?
Iyi günler diliyorum ve diğer yazılarınızı okumaya gidiyorum. Diğer yazılarınızda görüşmek dileğiyle...
Anonim959813 olarak kodlayayım kendimi, sanırım daha çokça buralarda olacağım:))
SilÇok teşekkür ederim ilgi ve alakanız için. Elbette dilediğiniz gibi yorum yapmakta özgürsünüz. Zaten blog yazarken dileğim, düşüncelerimin insanlara ulaşması ve bunun üzerine rahat bir tartışma ortamı kurulması. Ben bu araştırmada bir sosyal bilimci adayı olarak yalnızca ilgim olan soruna odaklandım. Ancak sizin, bir işçinin ifadesi üzerine dikkat çektiğiniz yön hepimizin ihtiyacı olan bir bakış açısı. Bilimsel yazıların sadece bilim camiasında okunmaması, sadece o gözle bakılmaması çok hoşuma gitti. Teşekkür ederim. 🌼🌼🌼
Sil