İçeriği Paylaş!

AH BİZİM KARA ENİk - Yazarlık Atölyesinde Yazdığım Öyküler 2

Merhaba, 

Güray Süngü'yle çalıştığımız yazarlık atölyesinde bu hafta "Öyle bakma, ben buna alışalı çok oldu." temasında 426 kelimelik bir öykü yazacaktık. Ödevden birkaç gün sonra lise Edebiyat öğretmenim bana aşağıdaki hikayeyi anlattı memleketinden, gerçek olay. Ben de onu yazmaya karar verdim. Ama anlatıcı hocama benzese de o olmayan uydurulmuş biri :)

Kısa yazmaya çalıştımsa da 700 kelimede anlatılacak bir hikaye seçmiştim. Sonra mecburen 426'ya indirdim ama hocanın kabul etmeyeceğini bilerek, bir umut sordum uzun halini okuyabilir miyim diye, etmedi :D Doğru, ben de olsam yazarın atabildiği cümleleri duymak istemezdim :'(

"Kıyılabilen metinler yazarı (yükseltir tarzı iyi bir şey, unuttum kelimeyi:'); kıyılamayan metinler yazara kıyar." dedi. 

Hikayeye geçelim, kısa hali tabi:

AH BİZİM KARA ENİK

Yeşil Ada derler, Eğirdir Gölü’nde yükselen epey eski bir adada doğdum. Çocukluğumun erken dönemlerinde İstanbul’a taşındığımızdan hafızamda yer etmiyordu. Yıllar sonra dokuz yaşlarındayken memlekete gittik.

Getirdiğimiz çikolatalar sağolsun hemen edindiğim arkadaşlarla gezerken teyzenin biri, bir sepet yumurta vermişti. Ben güle oynaya eve giderken döküp de hemen hepsini kırınca çocuklar “Kara Enik” diye dalga geçtiler, ben de güldüm mecburen. Anlamasam da dalga geçtikleri belli, bir de yumurtalar ziyan olmuş, canım sıkkın eve döndüm. Evdekiler kızmadılar ama ben bu kara eniğin ne olduğunu epey merak ediyordum, sordum. Bizim evin arka sokağında oturan bir adammış.

Bunun dedesi “Ay benim kara eniğim!” Diye kedi yavrularını sevip okşarken bu lakap yapışıp kalmış ona ve nesline. Küçük yerlerde böyle olur, birine lakap takıldı mı artık bütün sülalesi bu lakapla anılır durur. Gelelim dalgaya konu olana.

Bu Kara Enik adanın en fakirlerinden. Bir inşaat işi çıkmış bu ve adadan biri daha gitmişler alana başlamışlar kazmaya. Çukur ecük derinleşince bunlar bir küp altın bulmuşlar. İlk şoku atlatınca sessizce, bir sana bir bana diye pay etmişler Kemal Sunal filmi gibi. Ne çaputları varsa sarmışlar bir güzel, dönmüşler evlerine.

Diğeri akıllıymış da hemen kaçıp izini kaybettirmiş. İzmir’de hanları falan varmış şimdi.

Bizim Kara Enik gelmiş evine, ne yapacağını bilmiyor tabi. Kış da bastırdığından eve erzak depolamak lazım. Çıkarmış bir altını geçmiş Eğirdir’e. O zamanlar Eğirdir küçücük ilçe. Tarihi altını nereye gidip de gizli saklı elden çıkaracaksın? Bizimki gide gide bir bakkala gitmiş! Adam şaşırmış tabi ama almış altını, bu da erzak ihtiyacını giderip dönmüş adaya. Birkaç hafta sonra erzak bitince bizimki bir altın daha çıkarıp aynı bakkalın yolunu tutmaz mı? Adam iyice işkillenince bizimki alışverişinden eve döndüğü gece polisler de peşinden gelmiş. Elveda altınlar…

İşte o gün bugündür burada elindeki nimeti akılsızca yitirenlere Kara Enik denirmiş.

Ertesi gün meşhur zavallıyı görmeye gittim. Kara Enik hala adanın en fakirlerinden olarak elinde kazma, bahçesini eşeliyordu. Uzaktan bakıp gitme niyetindeydim ama dünkü çocuklardan ikisi beni görünce “Kara Enik’e bak Kara Enik’e bakıyor!” diye bağrışıp güldüler. Hakiki olanımız başını kaldırıp baktı tabi. Ben yerin dibine girmiştim ama iki yumurta kırdım da dün tanıştığım, yarın görmeyeceğim çocuklar alay ediyor diye değildi bu sefer.

-Sen neyini yitirdin evlat?” diye sordu bana gülümseyerek, ama gözünde yılmış bir ifade saklayarak. Sanki ne hissettiğimi anlamış da, içimdeki acımayı silmek istiyordu.

Kara Enik, adanın en fakirlerinden biri olarak doğmuş, yaşamıştı ve öyle ölecekti. Zenginlik şansını yitirmiş, üstüne bir de milletin diline düşmüştü. Her ne kadar bana gülümsemiş olsa da yapılan her alayda yitirdiği büyük nimet, mahkûm kaldığı yoksulluk, aklının kıtlığına atılan kahkahalar onu incitiyordu, ama benim dünkü gülüşümden çok daha trajik bir şekilde, o buna alışmak zorunda kalmıştı.

 * * * 

Güray Süngü'nün eleştirisine gelelim şimdi. Tabi kelimesi kelimesine değil, yetişemem yazmaya zaten :)

Önceki eleştiriden dolayı hemen "Hocam siz klişe demeden hemen söyliim bu gerçek bir olay." dedim yerime geçerken :D "Yok, bu yaşanmamış da olabilirdi" dedi sağolsun hehe.

Dokuz yaşlarında denmez. 60 yaşlarında falan denir. 9.1,9.2 diye bir şey yok sonuçta.

Zaman kiplerinin birbiriyle uyumsuzluğu sorunu var. 

Onun dışında çok takıldığım, şurası şöyle olmalı dediğim hiçbir şey yok metinde. Hatta uzun halini de merak ettim.

Burada benim de çok hoşuma giden bir anlatım var. Bu öykünün anlatı zamanı çok geniş. Çocuğun dokuz yaşındaki anısını anlatıyor gibi yapıyor ama aslında yıllar sonradan o yaşa bakarak anlatıyor, bu çok güzel bir şey. Ve pek çok başka şeyler de öykü içinde söylemeye kapı aralayan bir şey. 

Teknik olarak başarılı bir deneme bu.

Senin daha önce hiç metnini okumuş muyduk?

-Evet, "Okuyayım mı? diye sordu"

Haa, geçen haftaki de çok zekiceydi. Tamam tamam, Sevda, yazdık seni. Hoştu. 


Benim yorum: Beklenti yükseldi, Allah vere de sonraki hikayelerde kendimi rezil etmesem, amin :D

 

 


Yorumlar

  1. Yaaa ne tatlı değerlendirme yapmış hoca. Artık seni unutmaz. 😃🥰 Çok hoş bir öykü olmuş, samimi ve öz bir anlatımla. Kalemine sağlık. Yeni öykülerini merakla bekliyoruz. 😃 Dersler de eğlenceli görünüyor, keşke ben de katılabilseydim. 😎

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim🙈😍😍
      Evet dersler eğlenceli gerçekten. Liseden beni az buçuk tanıyan bir kız hocayla kafanız uyuşuyor, seversin, demişti. Bende de benziyorsa belli olmaz belki sevmem, bi de kız iddialı laf etti diye ayrı bir soğudum XD haha ama hocayı sevdim, eğlendiğim metni de insanı da severim. Kitabını okuyorum şimdi, okurken de eğleniyorum.
      İyi devam edersem unutmasın, batıracaksam unutsun haha 😂
      Tenkyu egeyn 💕💝

      Sil
  2. Birkaç hafta hikaye yok, ders işliycez 🐥

    YanıtlaSil
  3. yaa şu kıyılamayan metinler yazarı ile başlayan cümleyi kim sölemiş, çok komik ve çok sevdim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Unuttuğum kelime yükseltir gibi bir şeydi. Güray Süngü söyledi. Ondan alıyoruz atölye derslerini. Belirteyim hemen, anlaşılmıyorsa hehe. Hadi yükseltir diyelim ama şüpheli
      "Ben her zaman söylerim, kıyılabilen metinler yazarı yükseltir; kıyılamayan metinler yazara kıyar." Şeklindeydi ifadesi

      Sil
  4. bu gerçek hikaye gerçekten de belli ani yaşanmış ve hoş bir hikaye, bir halk hikayesi gibi :) ondan sonraki süngülü yorum kısmı çok tatlı yaa, evet, filmlerde olur, biri çocukluğunun geçtiği kasabaya döner, öyle bir anlatım var ivit :) en sondaki yorum da hoş ama, ivit artık daha hoş ve zeki öyküler bekliyoz senden, sen kaşındın hehehe :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haha eyvallah 😅 bakalım sonrakiler nolur. Korktum 😶 hehe.
      Edebiyat hocam aynen bu şekil anlattı ben de aklımda kaldığı gibi yazdım 😂

      Sil
  5. Yıllar geçtikçe anıların eski tazeliği kaybolsa da sözcükler devreye girince yeniden ete kemiğe bürünüyorlar. Kayıplarla kazançlar buluşuyor adeta.
    Ah, canlılara kıyamayan bizler sözcüklere de kıyamıyoruz herhalde. Böylece daha uzun yazıyor, daha net anlaşılmayı umuyoruz belki de.
    Yazarı yüceltmek adına kıyılabilse sözcüklere, Kara Enikler'in öyküsü nasıl ortaya çıkardı ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah evet sözcüklere kıymak çok zor. Ben hikayeyi yazdığım süreden neredeyse daha uzun süre kısaltmakla uğraştım.
      Ama olmasa da hikaye olabiliyorsa atmak gerekiyor.
      Zor gerçekten

      Sil
  6. Hikaye yazarlığın dahi çok güzel kardeşim hikayenin tamamını bende merak ettim valla ☺️

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Ee okudun o kadar, sen ne diyosun :)

Emojiyle tepki ver!

Popüler Yayınlar