İçeriği Paylaş!

TÜRKİYE’DE KULLAN-AT İŞÇİLERİ OLARAK SURİYELİ SIĞINMACILAR: İNTERNET GAZETE HABERLERİ ÜZERİNDEN BİR İNCELEME

Merhaba! Keyifli okumalar🌸

Giriş

            Bu çalışmada kapitalizmin büyük bir işçi kaynağı olarak kullandığı kullan-at işçilerinin en kolay kullanılanlarından göçmenler, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacı işçiler üzerinden incelenecektir. Bu amaçla, öncelikle literatür taramasında Marx’ın “yedek sanayi ordusu” gibi kavramlar hakkında bilgi verilecek, ardından Suriyeli sığınmacıların Türkiye’deki emek piyasası içerisindeki genel bir resimleri sunulacak ve son olarak bu olgu, internet gazete haberleri üzerinden analiz edilip araştırma tamamlanacaktır.

Literatür Taraması

İncelememizle alakalı literatür tarandığında Marx’ın yedek sanayi ordusu kavramına başvurmamak imkânsız olur. Kavram tamamlanmadan evvel Engels, İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu adlı eserinde bu ordunun kimlerden oluştuğunu, nasıl küçülüp genişlediğini, bu insanların hayatta kalma mücadelelerini günlük yaşamını ayrıntılı bir şekilde anlatmıştı. (Oğuz, 2018) Marx, bu kavramı sermayenin ihtiyaçlarına göre; hareketlilik zamanlarında işe alınan ve durgunluk zamanlarında işten çıkarılan işçileri anlatmak için kullanır. Bu yedek emek ordusu, yeni bir şey değildir ve kapitalizmin kullandığı en temel işçi gruplarındandır. Hatta Marx, Kapital’in ilk cildinde, bu artık-nüfusu, kapitalist birikimin kaldıracı, daha doğrusu, kapitalist üretim tarzının varlığının bir koşulu olarak görür. Zira bu yedek emek ordusu, maliyetleri son derece düşük tutarak piyasa sisteminin yüksek kârlı bir şekilde işlemesine izin verir ve bununla birlikte, işçilere karşı etkili bir silah olarak kullanılır çünkü kendilerinin yerine kolaylıkla bir başkası bulunabilir ve bu iş kaybı korkusu işçinin direncini kırar.

ABD’de tam istihdam II. Dünya Savaşı yıllarında 11 milyon insan askere alındığı ve savaş maliyetlerini karşılamak için işgücüne ihtiyaç duyulduğu sırada tam istihdam sağlanabilmişti. (Magdoff & Magdoff, 2004)  Tam istihdam için böyle bir istisnai duruma ihtiyaç olduğundan normal şartlarda yedek emek ordusunu oluşturan kitleler daima var olacaklardır.

Harry ve Fred Magdoff, günümüz yedek sanayi ordularını çalıştıkları makalede “Sermaye emeği ihtiyaç duyduğunda tedarik edip, ihtiyacı kalmadığında kapıyı göstermek ister.” Der ve bu güvencesiz ordunun beş kategorisi olduğunu belirtirler:

a)      İşsizler

b)      Tam zamanlı çalışmak isteyen part-time işçiler

c)      Tam zamanlı çalışmak isteyen ama ara sıra kısa dönemli işlerde serbest çalışan kişiler

d)      Tam zamanlı çalıştıkları işi kısa süre sonra yitirme ihtimali bulunup bu ihtimale göre davranan kişiler ve

e)      Mahkumlar ve özürlüler gibi aktif nüfus dışında ancak farklı koşullarda istihdamları mümkün kişiler.

 


(Magdoff & Magdoff, 2004)

Zamanımızda sermaye sahipleri, yasalarla korunmuş tazminat yükümlülükleri dolayısıyla işçileri istediği gibi alıp çıkaramadığı için; mevsimlik, part-time ve geçici sözleşmeli işçi kullanımı, kamu hizmetlerini özelleştirme, fason ya da taşeron şirket kullanma gibi yollara başvurur. Bu nedenle, günümüzde daimî işlerde çalışan insan sayısı giderek azalmaktadır.

Yedek sanayi ordusunun ağırlığı 3. Dünya ülkelerinde bulunmaktadır. Bu insanları kaçak göçmen olarak sanayileşmiş ülkelerde görmek olasıdır. Bahsedilen yöntemlerden, özellikle taşeron şirketlerin kullanımında genellikle kaçak işçiler değerlendirilir. Taşeron işçiler haklarının farkında olmayan, kimi zaman dil bile bilmeyen kişilerdir ve hak ettikleri ücreti, çalışma süresini ve tatili elde edemezler. Örneğin, ABD’nin en büyük market zinciri olan Wall-Mart’a baskın yapıldığında pek çok çalışanın gerekli belgelere sahip olmadığı görülmüştü. (Magdoff & Magdoff, 2004)

Türk İşgücü Piyasasında Suriyeli Sığınmacılar

Türkiye’de geçici koruma statüsünde bulunan Suriyeli sığınmacı sayısı Aralık 2020 itibariyle 3 milyon 639 bin 572 kişidir. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 31 Mart 2019 tarihinde yaptığı açıklamaya göre çalışma izni verilen Suriyeli sayısının 31 bin 185 kişidir. (multeciler.org.tr, 2020)  Pek tabi, kayıtlı işgücünün yanında kayıt dışı çalışan göçmenleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nin 2017 TÜİK verilerine dayanarak hazırladığı raporda Suriyeli çalışanların %97’den fazlasının kayıt dışı çalıştığı tahmin edilmektedir. (ILO, 2020) Rapora göre Suriyeli işgücünün %75’i çalışan erkek, % 12’si çalışan kadın, %10’u işsiz erkek ve %3’ü işsiz kadındır.

Kayıt dışı çalışma oranı yüksek olan sektörler; ticaret, inşaat ve imalat gibi sektörlerdir. Suriyelilerin çalışma alan ve koşulları incelendiğinde bu kişilerin %79,1’i bu sektörlerde çalışır. Tekstil, giyim, deri ve ayakkabı sektörleri neredeyse Suriyeliden 1/3’ine iş sunar ve Türkiye işgücü içindeki Suriyeli çalışan oranı %2,9 iken bu sektörlerde %16,1’e çıkmaktadır.  Meslek vasıfları açısından bakıldığında Suriyeli çalışanların %32’si düşük vasıflı; %60,9’u yarı vasıflı ve %7,2’sinin yüksek vasıflı mesleklerde çalışmaktadır. (ILO, 2020)


Bu işçilerin çalışma koşullarına baktığımızda %75’ten fazlası Türkiye’de haftalık yasal çalışma saati olan 45 saatten daha fazla çalışmaktadırlar. Türklerde de aşkın (45 saatten fazla) çalışma oranları yüksek olmasına rağmen bu fazla çalışan kitlenin çoğunluğunu Suriyeliler oluşturmaktadır. (ILO, 2020)


Ücretlere baktığımızda Suriyeli çalışanların ortalama maaşları asgari ücretin (net 1,404 TL, brüt 1,777.5 TL) altındadır. Maaş ortalamaları erkeklerde 1.377 TL iken kadınlarda 1.083 TL’dir. (ILO, 2020)

 Yöntem: Bu çalışmada, veri oluşturma yöntemi olarak doküman analizi kullanılmıştır. Toplanan verilerin incelenmesi içinse nitel araştırma yöntemlerinden fenomenoloji kullanılmıştır. Fenomenoloji, günlük hayatta sıkça rastladığımız, neredeyse sıradanlaşmış olguların doğası ve bu fenomenleri deneyimleyen kişilerin duygu ve düşünceleri hakkında derin bir kavrayış sunar bizlere. Fenomenolojinin doğası gereği bu deneyime ait bütün unsurlar araştırılmalıdır. Araştırmamızın sınırlılıklarından biri, haberlerdeki bireylere ulaşamadığımızdan yalnızca aktarıldığı kadar bilgiye ulaşmamızdır. Bu sınırlılığa rağmen fenomenoloji seçilmiş ve bu yöntemle, medyaya yansıyan örnek olaylara, belirlenen temalara uygun alt sorular sorulmak suretiyle bireylerin deneyimlerinin ve duygularının gözlemlenmesi amaçlanmıştır. Bu temalar: çalışılan işler (kaç işte çalışıldığı, bu işlerin kişilerin kendi alanlarıyla ilgisi, çalışma motivasyonu vs.); çalışma koşulları; güvence durumu, hak arama imkanları; iş kazası – iş cinayeti deneyimleri; ve pandemi sürecinin etkileri

Türkiye’de Kullan-At İşçileri Olarak Suriyeli Sığınmacılar

Öncelikle sol.org.tr sitesindeki bir haberle başlayalım. Burada, bir sığınmacıyla ayrıntılı bir röportaj gerçekleştirilmiştir. Bu haliyle araştırma sorumuza cevap bulmamız açısından en uygun haberdir. “Suriyeli göçmen işçi yaşadığı hak gasplarını anlattı” (sol.org.tr, 2020) başlığıyla verilen haberden edindiğimiz bilgiler şu şekilde:

Muhammed Sami Cerci, Türkiye’ye 5 yıl önce göç etmiş 23 yaşında bir genç. Suriye’de annesinin jeoteknik mühendisi olduğunu ve maddi durumları iyi olduğu için çalışmaya ihtiyaç duymadığını belirtmiş. Oradayken okuyormuş ancak iç savaştan sonra okulundan ayrılıp 18 yaşındayken, ailesine bakabilmek için Türkiye’ye gelmiş. Buradan, ilk iş deneyiminin sığınmacı olarak, birazdan anlatacağımız şartlarda gerçekleştiğini öğreniyoruz. Okulunu bitirdiğinde hangi mesleği hayal ettiği bilgisine ulaşamıyoruz. Öte yandan, karşılaştığımız haberlerde, her ne kadar savaş eğitim hayatını sonlandırsa de annesine ve okul bırakmasına bakarak okuma seviyesi en yüksek olan birey olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca üç dil konuşabilmekte. Birazdan inceleyeceğimiz üzere, hakkını aramak konusunda en başarılı isim, Muhammed Sami oluyor.

Türkiye’ye geldiği ilk dönem aylık 500 TL maaşla bir markette çalışmış. Akrabalarından yardım alamadığını ve ailesine bakmak zorunda olduğunu, bu nedenle bu işi kabul ettiğini belirtmiş. Halen bekar olan Muhammed’in, çalıştığı bütün işlerdeki temel motivasyonu ailesine bakmak oluyor. Sonrasında anketörlük, ayakkabı tamircisi ve mobilyacıda çalıştığı bilgisini ediniyoruz. Habere konu olan son işi de Şirinevler’de bir acentede olmuş. Buradan evvel Silivri’de bir alüminyum fabrikasında çalışmış. Acentedeki işe başlamasına bir arkadaşının vesile olduğunu ve asgari ücretten düşük bir ücretle sigortasız çalışmaya başladığını görüyoruz. Buradan da kendi rızasıyla ayrılmamış, patronu işten çıkarmış.

Çalışma şartlarına bakarsak, öğle arası vermeden günde on saat çalıştığını görüyoruz. Buna cumartesiler de dahil. Öğle yemeği, dönüşümlü olarak yeniyor ve hemen işe dönülüyor; fazla çalışılan saatlerde mesai ücreti alınmıyormuş.

Güvence durumuna baktığımızda, son işine kadar sigortasız çalışmış. Acentede yapılan sigortası ise ısrarlı talebine rağmen altı ay sonra ancak yapılabilmiş ve işten çıkarılmasından bir ay evvel sonlandırılmış. Böylelikle 1,5 sene çalıştığı bu işte yalnızca 9 ay sigortalı olarak çalışabilmiş. Alüminyum fabrikasındaki işinden çıkarılma sebebi olarak piyasanın kötüleşmesi üzerine işten çıkarmalara gidileceği söylenmiş. Ancak gerçek nedenin işten çıkarılan yerli bir işçinin “kaçak işçi çalıştırılıyor.” Şikâyeti üzerine ceza almaktan korkulduğu olduğunu öğreniyorlar. Buradaki denetimde, kaçak 11 Suriyeli işçinin, denetim sırasında fabrikanın arka tarafına saklandıklarını görüyoruz. Burada “Yine haklarımızı alamadan işten atılmış olduk.” İfadesini kullanıyor Muhammed. İşten çıkarmalarda bir tazminat alması söz konusu değil.

Röportajda belirttiği bir iş kazası ya da iş cinayeti yok. En büyük şikâyeti, haklarının gasp edilmesi. Bu gasplar şunlardır: Sigorta yapma sözüne rağmen sigortanın altı ay sonra yapılıp bir ay evvel sonlandırılması, Pandemi sürecinde işten çıkarma yasak olduğundan kendisi adına sahte bir istifa dilekçesinin düzenlenip istifa etmiş gösterilmesi bu nedenle de kanuni haklarından yararlanamıyor oluşu

Hak arama durumlarına baktığımızda Alüminyum fabrikasındaki işten çıkarma üzerine Türk iş arkadaşlarının yardımı ile arabuluculuğa başvurarak bir tazminat hakkı elde edebildiğini, diğer Suriyeli arkadaşlarına yardımcı olarak onların da haklarını almalarına vesile olduğunu görüyoruz. Son işinde ise işçiler için bir dayanışma, haberleşme ve mücadele ağı olan ve 2018’de kurulan Patronların Ensesindeyiz adlı oluşumla iletişime geçmiş ve hızlı bir geri dönüşle PE avukatı ile hukuki süreci başlatmış ayrıca, sesini bizlere duyurmuş. Ayrıca verdiği röportajın Arapça ’ya çevrilmesi ile haklarından habersiz sığınmacıları da bilgilendirmek istemiştir.

Duygu durumları ve şikayetlerine bakarsak, iş dışında genel olarak bir sorununun olmadığını, iş arkadaşlarıyla iyi ilişkiler kurduğunu öğreniyoruz. İşte, patronu tarafından gördüğü ayrımcılığa da yer verdi “..beni kendinden aşağı görerek yaptı bunu. Düşünüyor ki bu insan yabancı, yalnız, ona kimse yardım edemez. Bu şekilde hakkımı aramayacağımı düşündü. Yaptıklarını bana lütuf olarak düşündü.” Bunun dışında Türkiye’deki Suriyeliler hakkındaki genel yargılara da doğrusunu getirmek zorunda hissettiğini görüyoruz: “Suriyeliler devletten maaş alıyor deniliyor. Bu yaşadığım zorluklar bunun böyle olmadığının bir ispatıdır.”

İleri Haber sitesinde 17 Aralık 2019 tarihinde yayınlanan bir haberle devam edelim: “Adana’da yol kenarında ölü bulunan Suriyeli işçi Mustafa El Recep’in aslında çalıştığı fabrikada hayatını kaybettiği ancak cesedinin işyeri sahibi ve üç çalışanı tarafından battaniyeye sarılarak yol kenarına bırakıldığı ortaya çıktı. İşyeri sahibi ve ustabaşı tutuklandı.” (ilerihaber.com, 2019)

İşçi Mustafa El Recep, bahsedilen fabrikadaki (plastik fabrikası) işine iki hafta önce başlamıştır. Haber, işçinin hayatına dair pek bir bilgi vermemekle birlikte işçilerin ifadesine göre ölümün bir iş cinayeti mi yoksa intihar mı olduğu şüpheleri doğmaktadır.

İşçinin, barınacak yeri olmadığı için fabrikada yaşadığını öğreniyoruz. Ailesi hakkında bir bilgiye ulaşamadığımızdan çalışma motivasyonunun yalnızca kendini geçindirmek mi yoksa bakmakla yükümlü olduğu kişilerle ilgilenmek mi olduğunu göremiyoruz.

İş cinayeti senaryosunda, kullan at işçilerin hiçbir önlem alınmadan çalıştırıldığını ve bu ağır şartlarda hayatlarını bile kaybedebildiklerini gözlemliyoruz. Kaybedilen hayatın, patronlar nezdinde değerini ise cesedin gizlice yol kenarına atılması ortaya koymaktadır. Gerçekten de işçi kullanılmış ve atılmıştır.

İntihar senaryosunda ise hayatta kalmak için başka bir ülkeye gelen bir insana hayattan ümidini kesecek ve ölümü arzulayacak kadar ağır bir yaşam ve çalışma koşullarına işaret edebilmekte ancak derin bilgilere ulaşamadığımızdan bu sonuç kesin değildir.

İki haberi özel olarak inceledikten sonra şimdi, topladığımız verileri, belirlediğimiz temalar etrafında karşılaştırmalı olarak ortaya koyabiliriz.

Çalışılan işler: Suriyeli sığınmacılarda, Türkiye vatandaşlarına göre, iş bulma sürelerinin daha kısa olduğunu, bunun da iş seçme, daha iyi bir işi bekleme imkânlarının olmaması nedeniyle olduğunu belirtmiştik. İncelediğimiz vakalarda da bireylerin, genel olarak ne iş bulsalar çalıştıklarını gördük. Örneğin, evleri boyayan 25 yaşındaki Ali Hammadi’nin Türkiye’ye geldiği 6 yıldan beri ne iş bulsa yapmasının yanında uzmanlığıyla alakalı bulduğu en iyi iş fabrikada demir portföy boyamak olmuş ve bundan memnun olmayıp kendi mesleğini yapmak istediğini belirtmiş (İMREK, 2020).

Çalışma koşulları: Çalışma süreleri genellikle yasal süreden daha uzun ve koşullar daha ağır. Örneğin, yukarıda örnek olay olarak verdiğimiz Muhammed Sami, “Öğle arası olmadan günde 10 saat çalışıyorduk. Cumartesileri de dahil. Öğle yemeğine iş arkadaşımla dönüşümlü gidiyorduk. Yiyip hemen işe dönmemiz gerekiyordu. Fazla çalıştığımız saatler için mesai ücreti alamıyorduk.” Demişti (sol.org.tr, 2020). Türkiye’de de ağır şartlarda çalışan işçiler elbette vardır. Ancak Suriyelilerde mesai gibi aşkın çalışmaların genellikle ücret olarak bir karşılığının olmaması özellikle bir sorundur.

Güvence durumu, hak arama imkanları: Muhammed Sami, dört yıldan sonra zor ve eksik de olsa sigortalı bir iş bulabilmişti. İncelediğimiz on vakadan yalnızca o, sigortalı bir işe sahipti. Aynı şekilde hak ettiği tazminatları alabilen de yalnızca oydu. Bu da, Türk arkadaşlarının yardımıyla ve sonraki olayda yerli bir organizasyon aracılığıyla olmuştu. Bunun dışındakiler beklendiği gibi, herhangi bir güvenceye sahip değildi. İş dışında bir haksızlık için başvurduğunda, polisin görevini yapmadığını belirten bir vakaya da rastladık (İMREK, 2020).

İş kazası – iş cinayeti deneyimleri: Ali Hammadi, iş için götürüldüğü bir fabrikada Suriyeli olduğu için saldırıya uğramış: “Çalışıyordum, çay içmeye gittim. Sonra adını bilmediğim biri yanıma geldi, ‘Suri sen konuşma, burda da oturma’ dedi. Sonra ben çayı bıraktım, ‘Tamam içmiyorum’ deyip giderken arkamdan geldi ve ‘Sen Suriyelisin memleketine git’ diyerek çay bardağını kafama vurdu. Beni işe götüren adam da arkasını dönüp gitti. Elime bakan 4 tane çocuğum var. Ben de başıma bir şey gelir diye korktum, işi bıraktım.” (İMREK, 2020). Yukarıda örnek olarak incelediğimiz Mustafa El Recep’in ölümünde yapılan tek şey cesedinin fabrikadan uzağa bırakılması olmuştu (ilerihaber.com, 2019).

Pandemi sürecinin etkileri: Dünyayı saran Covid-19 pandemisinden sonra dünya genelinde binlerce insan işini kaybetti. Kullan-at işçiler, kriz durumunda olsun olmasın ilk vazgeçilen işçilerdir. Bu nedenle böyle bir kriz döneminden de ziyadesiyle etkilenmeleri beklenir. Ve etkilendiler. Kitlesel olarak işlerinden olmakla birlikte sokağa çıkma yasağından ve azalan iş imkanlarından dolayı yeni işler edinmekte zorlandılar. Bu süreci hapis hayatı olarak nitelendirenler vardı. Pek çok ifadede en büyük sıkıntının ev kirası ve faturaların ödenememesi ve açlık olarak karşımıza çıktı: “En büyük sıkıntımız ev kirası ve faturalar. Kiranın yarısını anca verebildik.”; “Eşim işsiz olduğundan bu yana eve sebze almadım.”; “Bize hastalık ve açlık arasında bir tercih şansı da bırakmadılar, direkt açlığı reva gördüler.”

Bu süreçte sigortalı işçilere sağlanan işsizlik maaşından da pek tabii faydalanamadılar: “Bir süre sonra işsizlik maaşı verilecek dendi ama sonradan öğrendik ki sadece sigortalı işçiler alabilecekmiş. Sadece Türkiyeli işçiler alabildi ama onların da hepsi değil. Türkiyeli işçiler arasında da sigortasız çok var. Çok az işçi alabildi bu parayı.”

Bunun yanında sağlık güvencesi konusunda da endişe duymaktaydılar: “Virüs bulaşsa hastaneler bize bakar mı bilmiyoruz.”

Öte yandan, karantina yasağını ihlal ettiği için, 19 yaşındaki Ali El Hemdan isimli Suriyeli gencin, polis tarafından öldürülmesinin de bütün Suriyeli sığınmacılar üzerindeki psikolojik etkilerini de göz önünde tutmak gerekir (gazetekarinca.com, 2020): “Salgın çıktı, atölyeler kapandı, işsiz kaldık. Yasaklar geldi ama Çağlayan sokaklarında iş bulabilmek için her yeri dolaşıyorduk. Çünkü cebimizde para yok. Yasaklar sırasında Adana’da Ali el Hemdan vuruldu. Yaş sınırı yasağı vardı. Ama çalışanlara bu yasak konmayabilirdi. Dışarıda olmak dışında ne suçu vardı ki vurdular onu? Biz hep dışarıdaydık, dışarıda olmak zorundaydık. Kimse elimize ekmek getirmedi, biz aldık. Devlet herkese yardım etseydi kimse dışarıda olmazdı. Hepimizin dışarı çıkmak için sebebi vardı. Kimse neden dışarıda olduğumuzu sordu mu ya da nasıl yaşadığımızı sordular mı? Hayır. Ama öldürünce kimse ses çıkarmıyor. Amerika’da bir insanı öldürdü polisler, herkes sokakta. Ama bizi öldürünce kendimiz de dahil kimse bir şey diyemedi. Çünkü Suriyeli olduğu için burada yaşadığımız her kötü şeyi hak ettiğimizi düşünen insanlar var. Atölyede, sokakta, gezmeye gittiğimizde her yerde kötüyüz! Biz neden kötü olduğumuzu bilmiyoruz. Siz cevap verin, neden kötüyüz?” (evrensel.net, 2020) 

 

SONUÇ

Çalışmamızın ortaya koyduğu kadarıyla Türkiye’de yaşayan Suriyeli Sığınmacıların durumu, günümüz yedek sanayi ordusu olan kullan-at işçileri niteliklerini taşımaktadır. Bununla birlikte, çalışmamız, karşımıza iki soru daha çıkarmaktadır ve bu sorulara da farklı çalışmalarla cevap bulmak gereklidir. Vatandaşlığı olan Suriyeli bireylerin çalışma şartları, incelediğimiz kimliksiz Suriyelilerden ne kadar farklılık göstermektedir? İkinci soru, Suriyeli sığınmacıların her şeye rağmen, devlet nazarında bir statüsü, meşruiyeti vardır ama buna rağmen bu sıkıntılar baş göstermektedir. Peki ya hiçbir statüye, hakka sahip olmayan düzensiz göçmenlerin durumları nasıldır?


Başvurular

evrensel.net. (2020, 5 27). Mülteci işçiler yazdı: Tercih şansı bırakmadılar, direkt açlığı reva gördüler. amp.evrensel.net: https://amp.evrensel.net/haber/405616/multeci-isciler-yazdi-tercih-sansi-birakmadilar-direkt-acligi-reva-gorduler adresinden alındı

gazetekarinca.com. (2020, 4 28). Suriyeli genç “dur” ihtarına uymadı diye öldürüldü, vuran polis tutuklandı. gazetekarinca.com: https://gazetekarinca.com/2020/04/suriyeli-genc-dur-ihtarina-uymadi-diye-olduruldu-vuran-polis-tutuklandi/ adresinden alındı

ilerihaber.com. (2019, 12 24). Patron, fabrikada ölen işçiyi yol kenarına atmış! ilerihaber.com: https://ilerihaber.org/icerik/patron-fabrikada-olen-isciyi-yol-kenarina-atmis-107798.html adresinden alındı

ILO. (2020). Türkiye İşgücü Piyasasında Suriyeliler.

İMREK, G. (2020, 8 18). Saldırıya uğramasının ardından işi bıraktı, çocuğuna araba çarptı şikayetçi olamadı. evrensel.net: https://www.evrensel.net/haber/411846/saldiriya-ugramasinin-ardindan-isi-birakti-cocuguna-araba-carpti-sikayetci-olamadi adresinden alındı

Magdoff, H., & Magdoff, F. (2004). Sömürgesiz Emperyalizm. Monthly Review.

multeciler.org.tr. (2020, 12 23). Mülteciler Derneği: https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/?gclid=Cj0KCQiAuJb_BRDJARIsAKkycUn-0EtGRTs0DSIdfB4R0LU-PI9Jg4vNWsnHqxXsiUebqUQTB-IzG-UaAoBbEALw_wcB adresinden alındı

Oğuz, S. (2018). Marx Yeniden: Yedek İşgücü Ordusunu İncelemek Üzerine Kısa bir Not. Mülkiye Dergisi, 171-173.

sol.org.tr. (2020, 11 6). Suriyeli göçmen işçi yaşadığı hak gasplarını anlattı. sol.org.tr: https://sol.org.tr/haber/suriyeli-gocmen-isci-yasadigi-hak-gasplarini-anlatti-18690 adresinden alındı

 

 


Yorumlar

Emojiyle tepki ver!

Popüler Yayınlar