Tiny Star Türkiye’de Bireysel, Sosyal ve Siyasi Özgürlüklerin Seyri Ana içeriğe atla

İçeriği Paylaş!

Öne Çıkan Yayın

Yeni Açılan Bir Sayfanın Getirdiği Yoğunluklar

 Merhaba! Blogları ziyaret edemediğim için günah çıkarmaya geldim :)  Zaten oldum olası aktif değildim. Blogları Canlandırma Projesi sağolsun bir iki ayda bir yayın yapıyorum öyle de bir enerji :D İki ay önce bir işe başladım, başka bir şehre taşındım ve neredeyse tek başıma yaşamaya başladım. Ailecek çalıştığımız tekstil atölyemiz dışındaki ilk iş tecrübem olduğu için epey dikkatimi vermem gerekiyor, sanırım. Ait olmadığım bir yer neticede (Akademi) Ama alışmak çok kolay oldu ve buradaki yoklamalardan kalmamın nedeni burada yatmıyor. Sorun şu ki yüksek lisans tezimi şu haftalarda -hadi zorlayalım aylarda- vermem gerekiyor. Ve sanırım uyumamam lazım ☠ Help-  Tezi bitimek gerektiğinden tez dışında okumalar yapmak vicdanı zorluyor. Ve tabi gerginlik ve stresi bomboş dursam bile üzerimde duruyor. O yüzden kimi BCP temalarını kaçırmayayım diye kendimi zorlamak dışında bir aktivite yaptığım yok.  Demek o ki tez bitince bütün yazılarınıza bakacağım inşallah 🙃 Şimdilik yokluğumu mazur görmen

Türkiye’de Bireysel, Sosyal ve Siyasi Özgürlüklerin Seyri

Türkiye’de Bireysel, Sosyal ve Siyasi Özgürlüklerin Seyri

SEVDA ÖZBAY

Bu çalışmada, 1924, 1961, 1982 Anayasaları merkeze alınarak Türkiye’deki bireysel, siyasi ve toplumsal özgürlüklerin seyri incelenecektir. Sonrasında bu hakların ve haklar konusundaki gelişmelerin olumlu ve olumsuz yönlerine değinecek ve nihayet kendi kanaatime yer vereceğim. Bu amaçla, kronolojik bir sıra izlenerek anayasalarımızdaki hak ve özgürlükler bölümleri analiz edilecektir.

1924 Anayasasında Hak ve Özgürlükler

1924 Anayasası 20 Nisan 1924 günü kabul edilerek kendisinden önceki Kanun-i Esasi ve 1921 Anayasalarını yürürlükten kaldırmıştır. Anayasa, 6 fasıl ve 105 maddeden oluşur. Bu anayasanın temel özelliklerinden biri, değiştirilemeyecek bir madde içermesi sebebiyle katı bir anayasa olmasıdır. Burada değiştirilemeyecek olan madde, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyet’tir.” Hükmüdür.

1924 Anayasasındaki hak ve özgürlüklere baktığımızda, yalnızca negatif ve aktif statü haklarının düzenlendiğini, pozitif statü haklarına yer verilmediğini görüyoruz. Ancak bu ifadeyi daha iyi anlayabilmek için bu hak türlerinin ne demek olduğuna bir göz atmamız gerekiyor.

Negatif Statü Hakları: Bu başlıkta bireyin özel alanını oluşturan kamusal hak ve özgürlükler bulunur. Yaşama hakkı, konut dokunulmazlığı hakkı gibi haklar örnek verilebilir. Bu haklar bireyi, devlet ve topluma karşı koruduğu için “koruyucu haklar” olarak da anılır. Bir diğer adlandırma “Dokunulmazlıklar”dır.

Pozitif Statü Hakları: Burada çalışma hakkı, sosyal güvenlik hakkı, konut hakkı gibi haklar bulunur. Bu haklar bireye devletten hizmet, yardım gibi olumlu bir edim istemeye imkan tanır. Bu nedenle “isteme hakları” olarak da anılırlar.

Aktif Statü Hakları: Seçme ve seçilme hakkı, dilekçe hakkı, siyasi parti kurma ve siyasi faaliyette bulunma hakkı gibi, bireye devlet yönetimine katılıp bu alanda söz sahibi olma imkanı veren haklardır. “Katılma hakları” adı da verilir. (Hukuk Başlangıcı Dersleri)

Şu halde, bu anayasada koruyucu haklar ve katılma hakları yer almasına rağmen isteme hakkı düzenlenmemiştir. Bu anayasada, temel hak ve özgürlükler noktasında tabii hak anlayışı hakimdir. Bu kısım “Türklerin Kamu Hakları” başlığı altında sıralanmışlar, düzenlenmesi yasalara bırakılmıştır. Ancak bu hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması konusunda bir düzenlemeye yer verilmemiştir (Nohutçu, 2018).

Anayasanın 5. Bölümü olan Türklerin Kamu Hakları bölümü 68-88 arası maddeleri içermektedir. Burada bahsi geçen “Türk” kelimesinin tanımı 88. Maddede verilmiştir.

Madde 88- Türkiye’de din ve ırk ayırd edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese “Türk” denir (TBMM, Teşkilâtı Esasiye Kanunu, 1924).

1924 Anayasası Değişiklikleri

1924 Anayasamızda 1928, 1934 ve 1937 yıllarında olmak üzere üç defa değişiklik yapılmıştır. İlk değişiklikler Laiklik ilkesi bağlamındadır ve on değişiklikler CHP’nin 6 okunun anayasaya girmesi üzerinedir. Bu nedenle konumuz dışındadırlar. 5 Ocak 1934 yılı değişikliklerine baktığımızda ise aktif statü haklarında değişiklik ve eklemelere gidildiğini görüyoruz.

Bu değişiklikle:

·         Kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmış ve böylece genel oy esası benimsenmiştir.

·         Oy kullanma yaşı 18’den 22’ye yükseltilmiştir.

Kadınlara verilen haklar bakımından bu değişiklikten önce 1930 yılında belediye; 1933 yılında muhtar ve ihtiyar heyeti seçme ve seçilme hakkı tanınmıştı.

Bu değişiklikle birlikte 1935-1939 arası TBMM’nin 5. Yasama döneminde 18 kadın milletvekili mecliste yer aldı (Nohutçu, 2018). 

1924 Anayasasının ilk hali sadece erkeklere oy hakkı vermekteydi. Ancak bu, kendisinden önce servet ve vergiye bağlı olarak oy verme hakkını kaldırdığı için haklarda iyileştirmeye gitmişti.

Yaştaki yükseltmeye bakıldığında tahminim, savaş sonrası bir toplumun düşük erkek nüfus oranı dikkate alınarak 18 yaşı belirlenmiş, sonrasında bu nüfus büyüyüp artınca o zamanki zihniyet için uygun olan daha büyük bir yaşa yükseltilmiştir. (Değişikliklerin yapıldığı yıl ile Mudanya Ateşkes Antlaşmasını hesaba katarsak bu tarih savaştan 1934-1922=12 yıl sonrasına denk geliyor. En genç askerlerin de 15-16 yaşlarında olduğunu varsayarsak 22 yaşında yeterli nüfus büyümüş oluyor.)

1937 yılındaki değişikliklerde “Hiç kimse dininden, mezhebinden, tarikatından ötürü kınanamaz” hükmünde geçen “tarikat” kelimesi çıkarılmıştır. Bu, özgürlükler açısından gerileme olarak gördüğüm bir şey. Zira insanların kendi özgür irade ve tercihleriyle tabi oldukları tarikatlar, artık anayasa tarafından tanınmıyor ve olası bir kınamada kişilerin başvuracağı bir kaynak kalmıyor. Zaten bu dönemlerde Türkiye’deki dini cemaatlere yönelik baskıları da görmekteyiz. Kişisel görüşüm, laiklik ilkesi kaynak gösterilerek her dönemde toplumun dinini özgürce yaşama hakkında saldırıda bulunulduğudur.

1961 Anayasasında Hak ve Özgürlükler

1961 Anayasası en özgürlükçü anayasamız olarak bilinir. Burada temel hak ve özgürlükler ayrıntılı olarak düzenlenerek güvence altına alınmıştır. Ayrıca “insan haklarına dayanan hukuk devleti” kavramı ilk kez anayasada yer almıştır (Nohutçu, 2018).  Aslında, hak ve özgürlükler açısından baktığımızda bu anayasanın sadece kabulü bile daha özgür bir ortamda gerçekleşmiştir. Türkiye’de yapılan ilk referandum bu anayasanın kabulü için gerçekleştirilmiştir. Ve bu referandumdan %61,5 Evet oyu alarak anayasa kabul edilmiştir. Önceki anayasamız, anayasa değişiklikleri için nitelikli bir çoğunluk öngörmesine rağmen referandum getirecek kadar sert değildi. Yeni anayasayla referandum şartı getirilmiş ve halkın katılımı arttırılmıştır. Zira referandum, bir yarı doğrudan demokrasi yöntemidir.

38 subaydan oluşan Milli Birlik Komitesi 27 Mayıs 1960 günü yönetime el koymuştur. Darbeden sonraki bir buçuk yılda Milli Birlik Komitesi yönetimi söz konusudur. Darbeden yaklaşık yedi ay sonra 13 Aralık 1960 günü yeni anayasayı hazırlayacak bir kurucu meclisin kurulması kararı alınmıştır.

1961 Anayasasına hak ve özgürlükler açısından baktığımızda; temel hak ve özgürlükler güvence altına alınmış, ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 1924 anayasasından farklı olarak sadece “Türklerin Kamu Hakları” olarak vatandaşlara değil, yabancılar dahil herkese tanınmıştır.

Temel hak ve özgürlükler, kişi hakları, sosyal ve iktisadi haklar, siyasi haklar olarak üç kategoride sınıflandırılmış, ayrıca temel haklarla ilgili genel hükümler bölümüne yer verilmiştir.

Temel hak ve özgürlüklerin anayasanın sözüne ve ruhuna aykırı olmadan kanunla sınırlandırılması, sosyal ve ekonomik hakların düzenlenmesi, hakkın özüne dokunulmaması bu Anayasanın ilklerindendir

1961 anayasası demokratik düzeni çoğulcu bir şekilde gerçekleştirmek için bu çoğulcu toplum yapısının ve onu oluşturan gönüllü faaliyetler gösteren kuruluşların desteklenmesine ve kendilerini geliştirmesine önem vermiş bu amaçla ilk defa:

·         kamu görevlileri ve işçilere sendika kurma hakkı,

·         işçilere toplu sözleşme ve grev hakkı

·         önceden izin almaya gerek duymadan herkesin dernek kurma hakkı

·         kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının organlarının kendileri tarafından ve kendi üyeleri arasından seçilmesi

gibi haklar getirilmiştir (Nohutçu, 2018).

Bir önceki anayasa uzun süre yürürlükte kalmasına rağmen yalnızca üç değişiklik geçirmişti. Bu anayasa ise görece az ömrüne rağmen 1969-1974 arasında yedi kez değişikliğe uğramıştır. Geçirdiği yoğun değişikliklere rağmen bu anayasa, 1982 yılında rafa kaldırılacaktır.  1971-1974 arası dönemde iki önemli değişiklik geçirmiş olan anayasamız bu dönemde temel hak ve özgürlüklere sınırlandırma getirmiş olmasından dolayı bu kısma değinmemiz gerekir.

1.      Anılan dönemdeki değişiklikler: Yürütme organını güçlendirmeye yönelik değişiklikler

2.      Yargı organını sınırlandırmasına yönelik değişiklikler

3.      Temel hak ve hürriyetlere getirilen sınırlandırmalar.

Evet, görüldüğü üzere yukarıda sevinçle haberini verdiğimiz yeniliklerin sınırlandırıldığı haberini alıyoruz burada. Şimdi, ne ölçüde sınırlandırıldığına göz atalım.

1.      Öncelikle genel bir sınırlamadan söz ediyoruz. Bu sınırlama bütün hakları ve özgürlükleri sınırlandırabilecektir.

Devletin ülkesi ve milletin bütünlüğü, kamu yararı, milli güvenlik gibi terimlerle daha önce sınırlandırılması öngörülmemiş olan özgürlüklerin de böylece sınırlandırılması mümkün hale getirilmiştir. Çeşitli hak ve özgürlükle için de 1961 Anayasasının ilk şeklinde olan özel sınırlama sebepleri artırılmıştır.

Temel hak ve özgürlüklerin keyfice sınırlanabilmesinin yolunu açan genel sınırlama hükmü 1982 anayasasında da yer almış ancak 2001 yılında anayasadan çıkarılabilmiştir. Bu demek oluyor ki Türkiye’de otuz küsür yıl boyunca temel hak ve özgürlük güvencesi yoktur. Hangi özgürlüğün ne zaman elinizden alınacağının pek bir garantisi yoktur.

2- İlk kez temel hakların kötüye kullanılmaması kavramı düzenlenmiştir.

3- Devlet memurlarının sendika kurma hakkı kaldırılmış, öğretim üyelerinin siyasi partilere üye olabilmeleri yasaklanmıştır.

Devlet memurlarından alınan bu haklar ekonomik ve sosyal durumlarını düşürmüş, bir süre sonra işçilerden bile daha kötü durumda hissetmelerine neden olmuştur. Zira haklarını geliştirmek için bir sendikaları kalmamıştır. Bu durum, devletin eli ayağı olan memurluğum prestijinin düşmesine, ve çalışanların iş değiştirmelerine de sebep olmuştur.

4- Siyasi partilere hazine yardımı yapılması hükmü anayasaya girmiştir.

Bu madde halkın yönetime katılımında fayda sağlamış olmalıdır. Zira bir siyasi partinin harcamaları yüksektir ve özellikle yeni bir partiyse bunu üyeleri aracılığıyla karşılamakta güçlük çekiyor olması muhtemeldir. Bu bakımdan kişilerin ve yeni partilerin siyasi arenaya girebilmesi ve hâkli hazırda burada bulunanların faaliyetlerini yoğunlaştırmasına katkı sağlayacaktır.

5- Tutuklanan veya yakalanan kişinin gözaltı süresi 24 saatten 48 saate, toplu suçlarda 15 güne yükseltilmiştir. 

1960’lar sonrasının çalkantılı toplumsal hareketleri bu sınırlamaları haklılaştırabilir. Bununla birlikte, toplumsal harekette bulunabilmek de sahip olmamız gereken bir özgürlüktür. Bu nedenle burada değerlendirenin liberal olma veya olmama düzeyine göre olumlu veya olumsuz bir bakış açısı geliştirilebilir. Benim kararımı soracak olursanız halktan biri olarak verilen hakları sevinçle karşılar, sonradan getirilen sınırlamalara tepki gösteririm. Diğer taraftan, yönetici azınlıkta olsam özellikle o dönemin şartlarında, yönetmekte daha rahat edeceğim için bu sınırlamalara başvurmayı düşünebilirim. Bu senaryoda uygulayıcı olsam bile genel sınırlama ilkesini haklı bulmuyorum. Bu madde, en özgürlükçü anayasamızı en baskıcı anayasa haline getirmiştir.

1982 Anayasasında Hak ve Özgürlükler

12 Eylül 1980 günü ordu, yönetime tekrardan el koymuştur. Bu sefer emir komuta zinciri içinde ve bir bütün halinde bu karara varılıp eyleme geçilmiştir (Önceki darbede yalnızca 38 subay yer almıştı). Yeni anayasa iki yıl sonra, 7 Kasım 1982 günü halk oyuna sunulmuştur. Yapılan oylamada %91.37 Evet oyu ile anayasa kabul edilmiştir. Bu oran tarihimizdeki en yüksek referandum sonucudur (Osmanbaşoğlu & Bekâroğlu, 2019). Referanduma katılım oranı da aynı şekildedir. Böylece halkın bu anayasaya daha çok teveccüh gösterdiği sonucunu çıkarabiliriz. Ancak buz dağının görünmeyen kısmında bizi bekleyen farklı şeyler bulacağız.

Anayasanın hazırlanması noktasında bir önceki anayasa ile karşılaştırmamız konumuz açısından faydalı olacaktır. 1961 Anayasasında toplumun değişik kesimlerinden temsilciler kurucu meclise katılmışken buradaki kurucu meclis yalnızca atanmışlardan oluşmuştur. Dolayısıyla devletin anayasası gibi önemli hatta en önemli belgenin oluşturulmasında vatandaşlara bu sürece katılma hakkı tanınmamıştır. Gene de toplumun bundan pek şikayetçi olmayıp anayasayı yüksek bir oranla kabul etmesi ilginçtir.  Genel sınırlandırma ilkesinin bu anayasada da yer aldığını belirttik. Neyse ki 1960 anayasasıyla edindiğimiz referandum hakkımızı sınırlandırmamış ve halk oyuna sunmuşlar. Bu, muhtemelen olumlu cevabın alınacağı bilgisindendir. Ayrıca bir önceki dönemde siyasi partiler kamuoyu oluşumunda etki etmişler; burada ise kamuoyu oluşturacak bir siyasi parti kalmadığından bu mümkün olmamıştır. Son olarak, referandumdan hayır oyu çıkması durumunda ne olacağı öngörülmediğinden ve askeri yöneticilerin ifadelerinden askeri yönetimin devam edeceği sonucu çıkarılmıştır. Referandum sonucunda bu iki olgunun etkisini göz ardı etmemek gerekir. Halkın katılımında daha da önemli olan husus mecburi oy esasının getirilmesidir. Bu demek oluyordu ki, referanduma katılmayanlar gelecek beş yıl içinde oy kullanamayacaklardı. Bu, 1934 yılından beri Türkiye halkının sahip olduğu genel oy ilkesini sınırlandırıyordu (Nohutçu, 2018). Buna ek olarak seçimlere kullanılan zarflar yarı opak şekilde tasarlanmıştı. Böylece neredeyse tek parti döneminin açık oy esasına dönülmüş oluyor. Bu saydıklarımız halkın zorla evet oyu vermelerinin sebepleridir. Bununla birlikte bu olumlu sonuçta halkın, darbeyi ve darbe yönetimini desteklemese bile 1970’lerin kaotik ortamına dönmemek için ve aksi durumda askeri yönetim devam edeceği için anayasayı kabul etme kararı vermiştir (Osmanbaşoğlu & Bekâroğlu, 2019).

1982 Anayasasının hazırlanmasındaki ana düşünce; 1961 Anayasasının otorite-hürriyet dengesini otorite aleyhine bozduğu, devleti ve yürütmeyi güçsüz kıldığıdır. Bunun için devlet otoritesinin güçlendirilmesine öncelik verilmiştir. Kenan evren “Anayasa dediğimiz elbise bize bol geldi. İçinde oynamaya başladık.” Demiştir.

2018 yılında yürürlüğe giren değişiklikler öncesi 1982 anayasasının ilk halinde cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulundan oluşan iki kanatlı yürütme organında özellikle cumhurbaşkanlığı kanadı güçlendirilmiştir.

1982 anayasası az katılımcı demokrasi modelini benimsemiştir

1982 anayasası, 1961 Anayasasından daha az katılımcı bir demokrasi modelini benimsemiş, başka bir deyişle depolitiasyonu (siyasetten uzaklaşmayı) amaçlamıştır. Devlet başkanına göre siyasal faaliyet ancak siyasal partiler tarafından yürütülmemiştir. Depolitizasyon çeşitli hükümlere yansımıştır.

1982Anayasasının ilk haline göre bunlar;

·         Siyasi partiler yurt dışında teşkilatlanıp faaliyette bulunamazlar, kadın kolu, gençlik kolu gibi yan kuruluşlar kuramazlar.

·         Siyasi partiler dernek, sendika, vakıf, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları ile siyasi ilişkide bulunamaz, maddi yardım alamazlar.

·         Sendikaların, derneklerin, meslek kuruluşlarının siyasi faaliyette bulunması yasaktır.

·         Seçim dönemi anayasa tarihimizde ilk defa 5 yıla çıkarılmış, (öncesinde 4 yıldı) ara seçim her dönemde bir defa olacak şekilde sınırlandırılmıştır.

Görüldüğü üzere aktif statü haklarında büyük sınırlamalar getirilmiştir. Fikrimce, Evren’in bol gelen elbisesi, bir korseden daha da sıkar vaziyete gelmiştir. Toplum siyasete katılamıyorken siyasi partilerin de çalışması zorlaştırılmıştır.  Genel olarak en basitinden dört yılda bir olan siyasi katılım beş yıla çıkarılarak çok daha az konuşma hakkı tanınmıştır. Yukarıda sıralanan yasaklar her ne kadar 1995 Anayasa değişikliği ile kaldırılmış olsalar da 13 yıl boyunca uygulamada kalmışlardır.

      1982 Anayasası çeşitli değişiklikler geçirerek günümüze kadar yürürlükte kalmıştır. Bu değişikliklerden 2017 ve 2018 değişiklikleri önemlidir. Bu değişiklikler ayrıca, pek çoğumuzun oy kullanarak etki etmemiz açısından da ilgimizi çekmektedir. Hak ve özgürlükler açısından baktığımızda sıkıyönetimin kaldırıldığını görmekteyiz. Mülga madde şu şekilde idi:

"Anayasanın tanıdığı hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelen ve olağanüstü hal ilanını gerektiren hallerden daha vahim şiddet hareketlerinin yaygınlaşması veya savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, ayaklanma olması veya vatan veya cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması sebepleriyle, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra, süresi altı ayı aşmamak üzere, yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde sıkıyönetim ilan edilebilir.” (1982 Anayasası)

Her ne kadar Olağanüstü haller ilan ediliyor olsa da ve kimi durumlarda gerekil görüyor olsam da tarihimizdeki sıkıyönetim tecrübelerini hiç olumlu olarak yaklaşmıyorum. Bu nedenle sıkıyönetimin kaldırılması sevinçle karşıladığım bir değişikliktir.

Bu anayasa değişikliklerinde yapılan değişiklik ve yeni gelen hükümlere baktığımızda seçim barajının %5’e düştüğünü görüyoruz (öncesinde %10’du). Bu durum elbette, Belli bir çoğunluğa ulaşması şart koşuluyor olsa da azınlıkta kalan siyasi fikirlerin mecliste temsil edilebileceği sonucuna götürüyor bizi. Konumuz açıcından oldukça olumlu bir değişiklik.

Milletvekili sayısı 600’e çıkarıldı (önceki sayı 550 idi). Bu değişiklik pakette en çok karşı çıktığım değişiklikti. Toplumun her kesiminden temsilci bulunsun, ne kadar fazla kişi olursa o kadar fazla fikir olur elbette ancak bu kadar fazla milletvekili türetmenin gereksiz olduğunu düşünüyorum. Bunu, milletin sırtına binen elli seçkin daha kazanmış olduk, diye yorumlayabilirim. Kendi çevremden de bu şekilde düşünen insanlarla karşılaştım.

Burada tekrardan seçim döneminin 4 yıldan 5 yıla çıkarıldığını görüyoruz. Aynı şekilde toplumun daha az katılması demek olduğunu belirteyim. Örneğin erken seçimleri dikkate almazsak yirmi yılda 5 oydan 4 oya inmiş vaziyetteyiz.

Bununla birlikte Cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçmesi önemli bir iyileştirme, devletin başkanını ve halkını birbirine bağlayan bir gelişmedir.

Bu yazıda Cumhuriyet tarihimiz boyunca hak ve özgürlüklerin bir tarihçesini ele aldık. Gerilemelerimiz olsa da bir şekilde ilerledik bu yüzden bugün olduğumuz noktayı genel olarak olumlu karşılamaktayım.

                                                                      SEVDA ÖZBAY


 

 

 

Başvurular

Hukuk Başlangıcı Dersleri. (tarih yok). Ankara: Ankara Hukuk Fakültesi Adalet MYO.

Nohutçu, A. (2018). Anayasa Hukuku. Ankara: Savaş Yayınevi.

Osmanbaşoğlu, G. K., & Bekâroğlu, E. (2019). Türkiye'de Referandumlar. Ankara: Orion Kitabevi.

TBMM. (1924). Teşkilâtı Esasiye Kanunu. Ankara.

TBMM. (2017). 1982 Anayasası. Ankara.

 

 

Yorumlar

  1. ödev galibaa :) ülkemizde özgürlükler var yani güzelmiş :) hukuk bu sefer :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haha evet evet var gibi biraz :D tarihsel olarak gorubce nereden nereye gelmişiz diye şükredebiliyoruz. Diğer memleketlerde karşılaştırıp bugünün dünyasında şükredilecek bir şey mi diye düşünebiliriz belki. Ama ben olumlu bakıyorum :)

      Sil

Yorum Gönder

Ee okudun o kadar, sen ne diyosun :)

Emojiyle tepki ver!

Popüler Yayınlar