İçeriği Paylaş!

Düşman Ülkede Yaşamak: Tadaima Kısa Film Yorumu

 Merhaba, 

Senenin en kısa ayının BCP teması kısa film, kısa dizi veya kısa kitaptı. Ben de en sevdiğim kısa filmlerden birini yazmaya karar verdim: Tadaima yani eve dönen insanın selam verip söyleyeceği ilk şey: Ben geldim! Hem gündemimiz de savaş zaten.

Repliği pek az olmasına rağmen altyazısı yoktu. Bu nedenle okuyup duyduğum kadarıyla İngilizceden çevirmeye çalıştım ve yükledim. (Yanlışım varsa düzeltin:) Bir önceki yayınımdan izleyebilirsiniz :) Film kendi sitesinde ve yönetmenin vimeo hesabında var yalnızca. O yüzden benim yutupta ne kadar dayanır bilemiyorum :))

IMDb: 8.4

Tür: Dram, Aile, Savaş

Süre: 15 dk

Yıl: 2015

Ödüller: Var biraz:

Öncelikle, arka planı vereyim. İkinci Dünya Savaşı'nda Japonlar Almanya ve İtalya ile müttefikti (Mihver Devletler). Savaş ilerlerken Japonlar, ne haddineyse, Amerikan limanını bombaladılar ve atom bombası yiyecekleri savaşa Amerika'yı davet ettiler. Bu arada Amerika'nın sevdiğim tek yanı, Asya'daki Japon istilasını ve zulmünü durdurmasıdır ki sonra Hiroşima Nagazaki derken bozdu gene. Bu savaş sırasında Amerika'da yaşayan Japonlara ne oldu? Başkan Roosevelt'in aldığı yürütme kararıyla (Executive Order 9066) yaklaşık 120.000 Japon Amerikalı,  ülke genelindeki 12 toplama kampına hapsedildi. Karar tarihi: 19 Şubat 1942. Kampların kapanma tarihi: 1946.

Roosevelt'in hanımı ablamız pek hak, bireysel özgürlük düşkünü imiş ve aralarında şu minvalde bir konuşma geçmiş:

-Bey, şu bizim Japonlar....

-Sus hanım, sus.

-Peki, bey.



 1976'da başkan Ford resmi özür yayınlamış ve sonraki senelerde tazminat konusu düzenlenmiş (Herkese $20,000; 1982 ama. O zamana kim öle kim kala). 

Özür metni imzalanırken Japonların hevesle izlemelerine bakar mısınız :')

Şimdi Filme geçelim: George, Akiko, Kaori ve Kazuo savaş sonlanınca, 1945 yazında evlerine geri dönerler. Ancak evleri viraneye dönmüş ve yağmalanmıştır. Sonra bu ailenin hayatlarını neredeyse sıfırdan kurmasını izleriz. Filmin durgun bir akışı var. Hikayeye uyuyor bu yavaşlık👌 ama sabredemezseniz hızlandırabilirsiniz :)

Oyuncuların hepsi Japon Amerikalı. George şu anda Japonya'nın en popüler oyuncularından. Ben de onun yapımlarına bakarken denk geldim bu filme. Japonya'da iş yapıyor ama Batı filmlerinin Japon karakteri rollerini almaya başladı, bakalım geleceği parlak, uluslararası yapımlarda sık sık göreceğiz gibi duruyor. (Babası ondan daha ünlü: Sonny Chiba.) Bu rolüyle Asya Film Festivali'nde en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü aldı.

Filmin yazarı, yönetmeni ve yapımcısı Robin Takao D'oench. Kendisi savaş gazisi bir adamın (Paul Takagi) torunu ve bu filmi, o zaman 92 yaşında olan dedesi başta olmak üzere 120.000 Japon Amerikalıya adamış. 

Bu film "Ne kadar zor zamanlar yaşarsan yaşa umutla geleceğe bak." diyor: Nihayet kamptan kurtulan ailenin gülümseyerek yuvalarına dönüşünü gördük. Ancak bıraktıkları ev, buldukları ev değildi ve güzelim gülümseme yitip gitti. Benim vereceğim tepki George'unkiyle aynı olurdu. Babası olmasa çocuk hayallerinden de vazgeçip karanlığa gömülecekti. Ama aile yeniden var olmayı, evini ve hayatlarını yeniden kurmayı başardı.  

Çeviri yaparken fark ettim ki kullandıkları dil İngilizce ve Japonca karışık. Bir cümle ondan bir cümle bundan ya da cümlenin yarısı ondan yarısı bundan şeklinde. Bilmeyenler için tuhaf gelebilir ama ben bir Zaza olarak aynısını yaşayıp gördüğümü belirteyim. Evde herkes Zazaca biliyor ama Türkçeyle karışık konuşuyoruz aynı filmdekiler gibi. Çok kültürlü topluluklarda nasıl ki bazı gelenekler o kültürden bazıları bu kültürdense o şekilde. Türkiye olarak yıl başı kutlayıp hatta hindi falan pişirip Türkçeye İngilizce sözcükler ekliyoruz ya, aynı o şekil, ama azınlık olma meselesinde bu çok daha yoğun.

Japon Amerikalı vb. deyince merak etmiştim, acaba memleketleriyle bağları nasıl? Ne kadar Amerikalı, ne kadar Japonlar? Geldikleri ülkeye ne kadar bağlılar? Bu hapis hayatından sonra Amerika'yı affettiler mi? Hala kin duyuyorlar mı? vs. Ama dildeki durum gibiymiş diyorum şimdi. Benim Urfa'da doğup İstanbul'da yaşamam ve ikisini de sevmem, hatta sonradan geldiğim İstanbul'u daha çok sevmem gibi. Ülke ya da şehir sınırlarının pek bir farkı yokmuş. (Örnek olay: Bu savaşta Amerika'daki kardeş Amerikan ordusunda, Japonya'daki Japon ordusunda savaşmış. Savaştan sonra ikisi de Amerika'da mutlu mesut yaşamışlar.)

Irkçılık mevzusu benim en sevmediğim şey. Her dönem birileri birilerine diş biliyor. Ben diyorum Sevelim Sevilelim, onlar ne diyor ya... 

Şu tür pankartlar neye hizmet edebilir? Ya da adamın evine yazdıkları şeyler. Filmdeki gibi iyi insanları hüzne boğabilirler, ki bu durumda yazan kişi, asıl canavarın kendisi olduğunu fark etmelidir (ama ırkçılıkla akıl biraz ters orantılı). Ya da ikinci seçenek; mazlumu zulme teşvik. Şimdi, şu kadının saçını başını yolmayalım mı? :) Kötülük saçan muskalar gibi uğursuz şeyler işte.

Bu, savaş sonrası halkın nasıl toparlandığını anlatan bir filmdi ve filler tepişirken ezilen çimenleri izledik. 

Filmden uzun yazı yazdım galiba, çekileyim artık aradan 😂

İlgilenenler için filmin web sitesini de vereyim, fotoğraflar bilgiler vs var.

❓Roseevelt'in kararı hakkında ne düşünüyorsunuz? (Bence haklılık payı var, çözümü zor bir zamandı)

❓Bu eve dönen siz olsaydınız tepkiniz nasıl olurdu?

Sevda.

Yorumlar

  1. Abd' nin yaptığı aşırı karşılık vermekti, bu onu haklı çıkarmaz. İsrail' in kendisine taş atanlara bit ton silahla saldırması gibi. Ne yapsa Abd' nin yanına kaldı zaten. Şimdi atom bombalarını unuttular insan haklarını umursuyor gibi davranıyorlar.
    Kısa filmi izlemiştim, etkileyici gerçekten. Emeğine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet toplama kampları aşırı karşılık vermek gerçekten ama zor mesele. O yüzden hatasız bir çözüm geliştirmeleri çok zordu. Zaten içeri tıkılmasalar ırkçı saldırılar can güvenliği bırakmazdı. Savaştığın ülkenin 120,000 vatandaşı senin topraklarında; yönetici de olsan vatandaş da olsan tedirgin oluyorsun ister istemez. Bunların ne kadarı Amerika'ya sadık ya da ne kadarı bunların arasına gizlenmiş ajan?

      Örnek olay: Hawaii'de 160.000 Japon yaşıyordu. Pearl Harbor saldırısı öncesi oraya gönderilen casus Takeo Yoshikawa burasının casusluk yapılacak en kolay yer olduğunu düşünüyordu. Ama yerleşik Japonlar için "Gizli görevimde bana yardımcı olabilecek nüfuzlu ve karakterli adamlar oybirliği ile benimle işbirliği yapmadılar... " diye serzenişte bulunmuş. 160,000 kişinin hepsi devlete sadık ama onlar arasında rahatça dolanarak yapılan casusluk neticesinde başarılı bir saldırı yapılmış.

      ABD'nin savaş tazminatı Japonya'nın kendini kurmasında epey etkili oldu o yüzden aksi bir şey söylemiyorlar pek. Beni daha çok rahatsız eden Japonların Amerika'yı çok sevmesi, ABD bayraklı kıyafetler falan giymeleri. Biz olsak daha çok nefret ederdik sanki, onlar hayran. tuhaf geliyor.

      Sil
    2. Kıymetli düşüncelerini paylaştığın için teşekkürler ❤️

      Sil
  2. Mackenyu çok sevdiğim bir oyuncu. Böyle bir işi olduğunu bilmiyordum mutlaka izleyeceğim. Şimdi yaşananlara ve sizin yazınızda yazdıklarınıza bakınca insan nasıl da aynı kalıyor diye şaşırıyorum. Sonunun kötü olduğunu bile bile yine de o yollara giriyoruz. Ben de herkes kendi halinde mutlu ve özgür yaşasın istiyorum. Bu yüzden dünyayı anlamakta bazen güçlük çekiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ben de görünce aynen bu şekilde düşünüp açtım hemen :) Ah keşke herkes kendi halinde ve özgür yaşayabilse. Yaşadığımız dünyada yapılabileceğimiz tek şey, en az kayıpla atlatmak bir şeyleri... Teşekkür ederim.

      Sil
  3. hımm, önemli bişiye benziyor, çeviri de eline sağlık o zaman, izleriz tabiiii :)

    YanıtlaSil
  4. Ellerine sağlık, en kısa zamanda izleyip geri döneceğim :) Zaman ayırıp çeviriyle ilgilendiğin için de teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim. Filmi tavsiye edebilmem için Türkçesine ihtiyacım vardı :) Teşekkürler 🤗

      Sil
  5. Pek kısa film izleme kültürüm yok ancak güzellerini keşfedip izlemek istiyorum. Korkunç bir savaşın yeniden patlak verdiği şu günlerde çok manidar bir seçim olmuş. Ne geride bırakılan ev aynı kalır ne de geriye dönen insan...Gerçekten ilgi çekici ve kaliteli bir kısa filme benziyor. Japonlar vakti zamanında işgal etmedik yer bırakmamış ülkelerden biri ne yazık ki. Her ülke gücünün yettiğini talan etmiş.
    Bu bilgilendirici ve keyifli yazı için eline sağlık. Filmi not ediyorum, en kısa zamanda izleyeceğim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısın. Şu anki mecburen barış yanlısı Japonya olsa insan daha fazla rahatsızlık duyabilir de, Amerikalıların bu tepkisi, Japonların o dönemki yayılmacı ve yayıldığı yerlerdeki zalim tavırları yüzünden daha makul görülebilir. Herkes sömürgeci tabi, ama neyse........
      Fark ettim de, ben de uzun zamandır kısa film izlememişim :)
      Teşekkür ederim.

      Sil
  6. Dünyanın gündemindeki olayları göz önünde bulundurunca çok anlamlı bir seçim olmuş. Filmi ilk kez görüyorum ama ilgimi çekti. Listeme aldım. Tanıtımın için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Filmi seçerken denk mi geldi yoksa gündemdeki savaş sesleri mi hatırlattı bilemiyorum ama doğru zamanı bulup geldi :) İyi seyirler. Teşekkür ederim 😊

      Sil
  7. Finaldeki cümlen filmi çok güzel özetlemiş.
    'Filler tepişirken ezilen çimenleri izledik.' Batıyı örnek alırken kanlı sömürge tarihini dikkate almak gerek. Kalemine sağlık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 🐘🌿🌿🌿🌿🐘
      Teşekkür ederim :)
      Modernleşmeye başladığımızdan beri aynı şeyi söylüyoruz ama hala bu uyarıyı yapmak zorunda olmamız fena.

      Sil
  8. Çok merak ettim ilk fırsatta izleyeceğim :) Çeviri ve yorumun için teşekkürler emeğine sağlık :)

    YanıtlaSil
  9. çeviri için de yorum için de eline sağlık izleyeyim ben de önemli bir yapımmış :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.🤗 İyi seyirler o halde ♥️🍿

      Sil
  10. Merhaba yazın şahane olmuş, kalemine ve yüreğine sağlık :) Ayrıca çeviri için de emeğine sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Hoşuna gittiyse ne mutlu bana 💕

      Sil

Yorum Gönder

Ee okudun o kadar, sen ne diyosun :)

Emojiyle tepki ver!

Popüler Yayınlar