Tiny Star YABANCILAŞMA BAĞLAMINDA KAFKA - DÖNÜŞÜM Ana içeriğe atla

İçeriği Paylaş!

Öne Çıkan Yayın

Leylaklar açmış gördün mü? I BCP Nisan

 Merhaba! Böyle bir başlık atarak başladığım yazıyı leylaklar solmaya yüz tutarken paylaştığım için üzgünüm :') Aslında bayram haftasında İstanbul'da ve Konya'da izleyip fotoğrafladığım bütün çiçekleri paylaşmak istemiştim. Ama birbirinden güzel çiçekler galerimi doldurduğu için kısıtlama yapamadım ve niyet ettim bu baharın bütün çiçeklerini paylaşmaya 💐🌸🏵🌹🌺🌻🌼🌷☘🌱🌳 Blogları Canlandırma Projesi'nin bu ayki teması " Bilimkurgu, Fantastik, Fantazi, Doğa ve Bahar"dı. Ben doğa-bahar üzerine bir şeydense baharın kendisinden söz etmeyi, daha doğrusu baharın kendisini izlemeyi seçtim :)  Telefon kameram profesyonel değil ama kalitesi ve rüzgar izin verdiği kadarıyla çektik bir şeyler :)  Fotoğraflara bakarken arkada şu şarkının çalmasını tavsiye ederim: Ezginin Günlüğü - Hişt Konya'da kaldırımlarda ve arsalarda gördüğüm mini mini gelincikler Konya Kyoto Japon Parkı'na giden yol. O yolun kaldırımına dökülen sakuralar Parkın ön duvarını örten bambular P

YABANCILAŞMA BAĞLAMINDA KAFKA - DÖNÜŞÜM

SEVDA ÖZBAY

Yabancılaşma kelimesin, Latincesi (alienatio) "almak, çıkarmak, bir şeyi başkasının kılmak" fiilinden gelir.  Hegel ile felsefi bir anlama kavuşana kadar kelime, Ortaçağ boyunca ‘cin çarpmış’, ‘artık insan değil’, ‘başka bir şey’, ‘delirmiş’ anlamında kullanıldı. (Tuğcu, 2002)

G.W.F. Hegel, “Tin’in Fenomenolojisi” adlı eserinde kendi yabancılaşma anlayışını açıkladı. Ona göre Tin’in kendini arayışı, kendini dışa vurmasıyla gerçekleşir. Kendinden ayrılması ise başka bir şeye dönüşmesine yol açar. Bu durumda kendi kendine yabancılaşır. İnsanlık tarihi, bu birbirini izleyen yabancılaşmaların tarihidir. Bundan kurtulmak ancak kendini tanıyarak mümkün olabilir.

Hegel, kendisi için bir yol açmış olsa da yabancılaşma kavramını sağlam bir çerçeveye oturtan ve bu kavramla anılan kişi Marx’tır. Marx’ta yabancılaşma kavramı, Hegel’in felsefi-metafizik içeriğinin aksine sosyolojik bir sürecin anlatımı haline gelmiştir. Marx’ta kavram, var olan toplumsal düzenin tarihsel, ahlaki ve sosyolojik bir eleştirisidir. Kapitalist rejimde insanlar yabancılaşmıştır, toplulukta kaybolmuşlardır ve bütün yabancılaşmaların kökü ekonomik yabancılaşmadır. (Aron, 2017)

Marx’ta iki türlü yabancılaşma söz konusu: İlki doğadan kopuş. İnsanın doğaya egemen olma sürecinde doğaya yabancılaşması denilebilir. İkinci ve önemli olanı ise dört aşamada karşımıza çıkan insanın kendine, kendi doğasına, kendi varlığına ya da kendi emeğine yabancılaşması. Şöyle ki, ayrıntılı iş bölümünün olduğu kapitalizm şartlarında işçi makinenin bir uzantısı haline gelmiştir. Ürettiği ürüne kendini katamaz, mekanik hareketlerde bulunur sadece. Standartlaşan kitlesel üretimin istediği de farklı farklı insan doğası değil tek tip robottur ve düzen insanı bu noktaya vardırır. Marx’ın ifadesiyle:

“Yabancılaşma, benim geçim araçlarımın bir başkasına ilişkin (ait) olmasında, benim isteğim olan şeyin bir başkasının erişilmez mülkiyetinde olmasında olduğu kadar, her şeyin kendi kendinden başka olmasında, etkinliğimin başka şey olmasında, son olarak -ve bu kapitalizm için de doğrudur- egemenlik sürenin eninde sonunda insanlık dışı erklik olmasında da görünür” (Marx, 2016)

Yabancılaşmanın kaynağı olarak kapitalizmi, değerlendireceğimiz romanın yazarı Franz Kafka’da da görmekteyiz: “Kapitalizm içten dışa, dıştan içe, yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya bağımlılıklardan oluşan bir sistemdir. Her şey bağımlıdır kapitalizmde, her şey zincire vurulmuştur” (Janouch, 2008)

Eserlerinde sıklıkla işlenen yabancılaşma teması, yazarın hayatının bir yansımasıdır. Fischer Kafka’nın yabancılaşmasını şöyle şu şekilde açıklıyor: “Yahudi bir aile, Alman dili ve Çek ulusu arasında kalan Kafka, kendini bir yabancı, Prag’ı da yabancılaşmanın şehri olarak duyumsuyordu.” (Fischer, 1985) Kafka’da kendine yabancılaşma psikolojik boyuttan toplumsal boyuta doğru kendini hissettirir. Bu noktada Franz Kafka simgesel bir dünya kurarak; düzenle sorun yaşayan insanları, anlamsızlığı ve insanın mutsuzluğunu resimlemiştir. Kendine yabancılaşma psikolojik anlamda mutsuzluk ve hayattan kopmaya varabilecek bir etkiye sahiptir. Bu etki kişiden başlayarak kişiler arası bir yolla topluma yansır. (Çiçek, 2015)

Dönüşüm eseri, her gün çileli bir tren yolculuğu ile sevmediği bir işe gitmek zorunda olan ve dört kişilik ailenin bütün maddi yükünü üstlenen Gregor Samsa’nın sonucunda hamamböceğine dönüştüğü hikayesini anlatır.

"Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş olarak buldu." (Kafka, 2001) Kitabın bu çarpıcı giriş cümlesi ilk duyulduğunda tuhaf, komik ve anlaşılmaz gelebilir. Bu tuhaflık ve anlaşılmazlık üstüne korkuyu da ekleyerek karakter için de böyledir. Ancak bu cümle, bireyin yabancılaşmasının somutlaştırılmış halidir: Eski Gregor’dan geriye çok az şey kalmıştır. Durumun vehameti dönüşülen şeyle dopru orantılıdır. Şöyle ki, Gregor kendine yabancılaşması neticesinde başka biri haline gelmemiştir, buradaki şey insan bile değildir. Karakterin kişiliği insan olmaktan çıkıp çok uzak bir cisimde kendini bulmuştur: Bir hamam böceği!

İnsanın hiçbir şey yapamayacak kadar boğan yoğun çalışma temposu; insanı bir böceğe dönüştürecek kadar kendine yabancılaştırır. Dönüşüm hikâyesinde Gregor sadece işe bağlı olarak yaşar. Yaşamının yönlendirmesini işi ve iş temposu belirler. Arkadaş çevresi iş yaşamında karşılaştığı kişilerdir. Sosyal hayatını belirleyen tek şey işidir ve bu durumdan şikâyetçi değildir. (Çiçek, 2015) İş hayatının yüklediği sorumluluk ve işin altında ezilen bireylerin işlerine olan bakışını Kafka ‘dairede çalış çalış, sonunda pek bitkin düşüyor, izninin tadını doğru dürüst çıkaramıyor insan. Nice uğraşıp didinse de herkesin kendisine sevgiyle davranmasını hak edemiyor; bir başına kalıyor daha çok, düpedüz yabancı’  (Kafka F. , 2005) sözleriyle dile getirir. Bu sözü aynı zamanda Gregor’un hayatının bir yorumu değil midir? Gregor da şöyle söylemişti: “bu baş belası yolculuklar; aktarma trenlerini kaçırmamak için çektiğim sıkıntılar, rastgele yenen berbat yemekler, boyuna değişik insanlarla düşüp kalkmalar, asla bir süreklilik, asla bir içtenlik kazanamayan ilişkiler. Şeytan görsün hepsinin yüzünü!” (Kafka F. , 2001)

Bu dönüşüm bir sonuçtur, ancak bu durumun sebep olduğu olaylar da gerçekleşir. Şimdi, Gregor Samsa’nın karşısında yeni ve yabancı bir dünya vardır. Bu dünyada yaşamaya çalışırken yabancılaşmayı bütün boyutlarıyla yaşar: Ailesi dahil toplumun isteklerine karşılık veremediği için toplum ona sırtını döner, onu yük olarak görür ve ondan kurtulmak ister. Zira böcek haliyle Gregor, işleyen çarkın ayak bağıdır. Kafka, kapitalist iş yaşamının insan anlayışını “sanki insan canlı bir yaratık değil de, daha çok bir eşya, bir nesnedir” diye belirtmişti. Burada da Gregor’un gördüğü muamele, kullanım ömrü tükenmiş bir eşyanın durumu gibidir. Ve nihayet o eşya kırıldığı zaman eve yabancı hizmetçi tarafından parçaları toplanıp atılmıştır. Ailenin bu güzel haber(!) karşısındaki rahatlamış tutumunu belirtmeden edemeyiz, kaybedilen bir aile ferdi, bir insan değil, artık kullanılamayan bir eşyadır. 

Başvurular

Aron, R. (2017). Sosyolojik Düşüncenin Evreleri. İstanbul: Kırmızı Yayınları.

Çiçek, N. (2015). Franz Kafka'nın Eserlerinde Yabancılaşma Problemi. Beytulhikme.

Fischer, E. (1985). Franz Kafka. İstanbul: Bilim Felsefe Sanat Yayınları.

Janouch, G. (2008). Kafka ile Söyleşiler. İstanbul: Cem Yayınevi.

Kafka, F. (2001). Dönüşüm. İstanbul: Can Yayınları.

Marx, K. (2016). 1844 El Yazmaları. İstanbul: Birikim Yayınları.

Tuğcu, T. (2002). Yabancılaşma Problemi. Ankara: Alesta Yayınevi.

 

 

Yorumlar

Emojiyle tepki ver!

Popüler Yayınlar